Ben eski bir müzisyenim. Siyasetin sirke dilli bir köşe yazarı olmadan önce ve gazeteciyken bile müzikle ilişkilerimi hiç kesmedim. Yakınlarım bilirler. Gazetecilik mesleğinde bile zaman zaman girdiğim çıkmaz sokaklardan müziğin ruhuma bıraktığı derinlik sayesinde kurtulurum. Ben sıkı bir davulcuyum aslında. Bileklerimdeki güç, aynı anda dört işi birden yapabilme becerisi işte bu müzisyenlikten geliyor.Gazetemizin kurucusu Süleyman Şah Gökcan benim bu halimi iyi bilenlerdendir ve elimde ne zaman bir gitar görse “Bu çakal! gızları böyle cümbüşle kandırır” diye takılır. Kentin müzik yaşamında bir ağırlığım vardır ve müzisyen tayfası *barolar (*roman dilinde erkek müzisyene verilen isim) sorunlarını gazeteci olmam hasabiyle benimle paylaşırlar. Yakın bir süreçte İnceoğlu Kahvesi’nde bir grup müzisyen dostla uzunca söyleştik. Kentin gece hayatının vazgeçilmez meslek grubu olan müzisyenleri biz yanan sönen sahne ışıklarının altında mutlu sanırız ancak onlar bu aralar hiç mutlu değiller. Eğlence anlayışının değişmesi, her şeyin yerini suni bir anlayışa bırakması, ekonomik zorluk gibi etkenler ne yazık ki onları da hüzzam makamından vurmuş durumda. Çözüm bekleyen sorunları var. Her geçen gün sayıları gittikçe artan gece kulüpleri, bar ve gazinalorda çalışan müzisyenler günü birlik yevmiye ile çalışıyorlar. Onlar günü boş geçirmek yerine düşük ücretle çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Ayrıca vergi mükellefi olan müzisyenler, korsan olarak tabir edilen kaçak müzisyenler yüzünden zarar görüyorlar. İşletmeler ise profesyonel müzisyenle çalışmak yerine düşük ücretli kayıt dışı müzisyenleri tercih ediyorlar. Müzisyen tabiriyle “algısı, vergisi olmayanın çalgısı, çengisi de” olmuyor olmasına ama işi ucuza getirmek gibi bir işletmeci derdi de var ortada.
Dert büyük, derman küçük. Düşük ücretle çalışan müzisyen kayıt dışı olduğu ve vergi ödemediği için kendisine uygun görülen ya da reva görülen ücreti kar sayıyor ve o gece o sahnede yer alacak vergisini ödeyen profesyonel bir müzisyenin hakkını gasp ediyor. Bununla kalmayıp müthiş bir haksız rekabet ortamı oluşmasına neden oluyor. İşletmeler bu tür bir uygulamayı “ucuz” olduğu için tercih ediyor ancak ekmeğini bu işten kazanan, vergisini ödeyen profesyonel müzisyen bu tercih yüzünden ödül beklerken cezalandırılmış oluyor.Gece hayatındaki her işletme türü ve sınıfına göre eğlence vergisi ödüyor. Yani eğlenmek sanıldığı gibi öyle ücretsiz bir şey değil. Müşterisi, müdavimi bilmese de bunun bir ücreti, bütçesi var. Gece hayatının uğrak mekanları olan işletmelerin eğlence vergisi ödeyip ödemediği biz müşterilerin sorunu değil tabi ki. Sorun bu ücreti tahsil edecek, işletmeyi tepeden tırnağa denetleyecek olan kurumların. Orada elinde 35 liralık tahta gitarı, önünde kendisi gibi bir korsan arkadaşından aldığı ödünç fotokopi repertuarı ile “tımbırı tımbırı” müzik yaptığına inanan, sahneden sosyal hayata “klark” çeken ve bu tür bir müzisyenle de “canlı müzik” meselesini “şak” diye çözen sivri akıllı işletmeler ve onların sahipleri “kaçak içki satmamak” konusundaki hassasiyetlerini ne yazık ki “kaçak müzisyen çalıştırmakta” göstermiyorlar. İkisi de kaçak, ikisi de zararlı. Konuyu dağıtmayalım. İşletmelerde çalışan müzisyenlerin çoğu eski dille “karneli”. Yani adamlar günlük dahi olsa bir kazanç sonrasında belgeli, akitli iş yapabiliyorlar. Belgeli, akitli iş yapamayan müzisyenlerde bu sektörün korsanı statüsündeler. Eline tahta gitarı, derme çatma bir repertuarla eğlence hayatında kendisine yer arayan çakma müzisyenlerin hem işletmeye hem de müzik sektörünün emekçilerine çok ciddi zararlar verdiğini belirtmek isteriz. Günü birlik bile olsa bir müzisyenin bir işletmede sahneye çıkmasının ödülü bir günlük yevmiyenin ötesinde sosyal güvenlik kapsamında ele alınması gerekir. Her gün değişik mekanlarda sahne alan bir müzisyen düşünün. 30 gün boyunca 30 ayrı işletmede günlük olarak sigorta yapıldığını var sayalım. Bu adamın sosyal güvenlik sorunu ortadan kalkmaz mı? Kalkar, bal gibi de kalkar. Müzisyenine günlük yevmiyesini veren işletme çalıştırdığı müzisyeni 1 günlükte olsa sigortalı gösterebilir. Ona ödediği ücreti vergisinden düşebilir. Gelelim düğün dernek işine. Orada da durum farklı değil. Kentin yerel eğlence organizasyonları olarak nitelendirilen düğün dernek işinde de profesyonel müzisyenler mağduriyet yaşıyorlar. Casio marka “dum tıs” mekaniği üzerine inşa edilmiş elektronik enstrumanı ve 200 vatlık ses düzenini arabasının bagajına koyan, dere tepe “ekstra” peşinde koşan, kayıt dışı çalışan, bir ayağı devlet kurumlarında diğer ayağı müzik sektörünün içinde olan, ekstra düğün dernek işinde fink atan, piyasayı kıran, memur maaşının yanında dünyalığını yapan korsan, vergi dışı çalışan kravatlı müzisyen memurlara ne demeli? Eğlence bir haktır. İşin eğlendiren ayağını oluşturan işletmeler ve müzisyenler arasındaki ilişkinin hangi yasal zemine oturduğunu merak ediyoruz. Merak eden denetçi kurumlara bu yazı klavuz olsun.