“Kır-kent ayrımını ortadan kaldıran büyükşehir statüsü; Sermaye düşünen, eşitsizlik üreten, mekanları metalaştıran bir sonuç üretti. Her şeye piyasa terimleriyle bakılmaya başlandı” tespitimize ileti yağdı.
İletilerin çoğunda belediyelerin kamu yararından uzaklaşıldığına dikkat çekiliyor, belediyelerin halka müşteri gözüyle baktığı iddia ediliyor.
İddialar bir soruyla destekleniyor.
“Valilik eliyle MUÇEV’e devredilen koyların tamamı Muğla Büyükşehir Belediyesine verilmiş olsaydı (!) büyükşehir belediyesi bu koylardan giriş ücreti almayacak mıydı? Yine aynı şey olmayacak mıydı? Kendimizi kandırmayalım. İhaleye verilmiş olsa da, büyükşehirde kalmış olsa da vatandaş için değişen bir şey olmayacaktı” deniliyor.
***
Bilginiz olsun.
Dört ilçenin belediye başkanı “Büyükşehir yasasını okumadıklarını, okumadan aday olduklarını” itiraf etmişler. Biz bu sayının daha fazla olduğunu daha ilk günden biliyorduk.
O süreçte ne siyaset ne de siyasetçi büyükşehir yasanının getirdiği yönetim modeliyle ilgilenmemişti.
Yeni süreç için hiçbir hazırlıkları olmadığını biliyorduk ve uyarılarımızı bu temelde yapmıştık.
Büyükşehir yasasının il sistemi üzerinde çok köklü ve kapsamlı değişiklikler hatta riskler içerdiğini, yasanın getirdiği hükümlerin büyükşehirler de il idaresi sistemini zora sokacağını kaleme almış, il sisteminin en büyük dayanağını oluşturan il özel idarelerinin kaldırılmasının yerel idarenin belkemiği olan il yönetimini felç edeceğini ifade etmiştik.
***
30 Mart yerel seçimlerinden önceydi.
Musa Gökbel ekibinde yer alan kamu yönetimci bir bilim insanı bizi uyarmıştı.
“Kanun bu yönüyle taşrada ‘devletin tarafsızlığını ve hukukun üstünlüğünü’ uygulayacak makamların zayıflamasına ve zaman içerisinde güdük kalmasına yol açacak bir potansiyele sahiptir. Ülkemizde geleneksel ve benimseniş bir yönetim şekli olan İl idaresi sistemin aşınması kamu düzeninin sağlanmasında güçlüklere sebebiyet verecektir. Gerçekte il İdaresi sistemi yerel demokrasinin de sağlıklı yürümesinin en büyük teminatlarından birisidir” demiş, kaygılarını bizlerle paylaşmıştı.
***
Bugün geldiğimiz noktada;
Büyükşehir yasasında ifade edilen “Mahallî müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere kurulmuş kamu tüzel kişiliği olan yerel yönetimlerin güçlenmesi için il özel idarelerinin kaldırılmasının” yeni oluşan il idari formatında ortaya çıkan boşluğu dolduramadığına şahitlik ediyoruz.
Neden mi? Çünkü belediyelerin devleti temsil etmek gibi hakkı yok.
Böyle bir görevleri, böyle bir kaygıları da yok.
Seçimle geldikleri için belediyeler devleti değil, halkı temsil ediyor.
Gücünü devletten değil, yerel halkan alıyor.
***
Aradan zaman geçti, 30 Mart öncesi ilin yeni idari formatı konusunda kaygıları bulunan bilim insanı dostumuzu aradık. Yerel Yönetimler Özeklik şartnamesinin tartışılmaya başlandığı şu günde bir uyarıda daha bulundu.
Büyükşehir Yasasının “subsitiyarite” (yerindenlik) olarak anılan “hizmette vatandaşa yakınlık” prensibinin Avrupa Birliği kriterlerine aykırı durduğunu ifade etti. Ayrıca Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi’nin 5. maddesine göre, yerel yönetim sınırlarında değişikliğin, imkanlar dahilinde bir referandumla gerçekleştirilmesi gerektiğini yasanın bu haliyle “yerelleşmeye” hizmet ettiğini ifade etti.
***
Hoca’nın önerisi ile sonlayalım.
“Aslında belediyecilik uygulaması geniş kırsal alanlara hizmet vermeye çok da uygun değildir. Yerel yönetimlerin dünyada gelişimine ve pratiklerine göz atıldığında kırsal alanları kapsayan belediyecilik anlayışı ve uygulamasının neredeyse hiç gelişmediği görülür. Kırsal alanlar için daima özel yerel yönetim modelleri geliştirilmiştir. Yerel yönetim kademelenmesinde büyük alan belediyelerinin yanında genellikle bir ‘il yerel yönetimi’ uygulaması gözlenir. Bunun adı ülkeden ülkeye farklı olsa da, işlevleri büyük ölçüde aynıdır. Bu yerel birimler, belediye sınırları dışında kalan kırsal alan yönetimini ve genel olarak yerel nitelikli ‘territorial’ (bölgesel) yönetimi gerçekleştirirler. Ya da “Special Districts” denilen belediye dışında belli hizmetlere yönelik özel yerel yönetim birimleri uygulanabilir”…