Kentin yaşam ve refah düzeyi ekonomik kalkınma ile mümkün. Uzmanlara göre bu öyle beş dakikada olacak bir iş değil. Kent ekonomisinin geliştirmesi için planlama, teşvik ve organizasyon ile istihdam artışına yönelik eğitim ve organizasyon çalışmalarını kapsıyor. Yerel ekonomik kalkınmadan amaç, kent ekonomisinin, ticaretinin ve istihdam sahalarının geliştirilmesi yoluyla yaşam koşullarını ve refahı arttırmak. Kentler, içinde yaşayanların geçimlerini sağlayabildikleri mekânlar olarak tanımlanıyor. Bu tanıma göre kente ve kentliye refah sunamayan, onların bu günkü ekonomik ihtiyaçlarını karşılayamayan, gelecekle ilgili umut vaat edemeyen kentler varlıklarını sürdüremiyor. Özellikle günümüzde; gelişen, değişen ekonomik hayat karşısında, tarafların birlikte karar almaları ve uygulamaları yoluyla kentlerin ekonomik gelişimleri sağlanmak zorunda. Bu konuda en önemli görev, kent yönetimlerine, yani belediyeye düşüyor. Kent kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması gelişim ve kalkınmanın itici gücü olarak kabul ediliyor. Kalkınma ve gelişim aynı zamanda verimlilik ve etkinlik anlamına da geliyor. Buna göre kaynakların doğru yerlerde ve doğru biçimde kullanılması şart. Bu becerilemezse kentli, “zengin bir varlığın fakir bekçisi” durumuna düşüyor, bu varlıkların kendisine hiçbir faydası dokunmuyor. Yönetimlerin başarı derecesi “kaynaklarını atıl tutan değil, bunu üretim ve yatırıma yönlendirmesine” bağlı olarak değerlendiriliyor. Belediyenin elinde çok sayıda menkul ve gayrimenkul bulunması başarı olarak algılanmıyor. Bu varlıkların “üretim ve istihdam arttırıcı yeni yatırımlar için gerekli olan cazibeyi oluşturması” başarı sayılıyor. Kentlinin neyi yapabileceği, kapasitesi, mevcut kaynak ve imkânların planlanması görevi belediyeye düşüyor. Yerel yönetimin böyle bir derdi varsa; kendi insanına güvenmek, onlar için gerekli güven ortamını oluşturmak, onlara yol ve yön göstermek ve bu sayede kent sakinlerinin üretim gerçekleştirme beceri ve kabiliyetlerini hayata geçirecek ortamları oluşturmak zorunda. Bunun için de kentin tüm unsurları ve kurumları arasında koordinatörlük görevi ve sorumluluğu yine belediyenin. Yerel kalkınmanın en önemli aktörü yerel yönetimler, yani belediyeler. Belediye Kanunu, belediyeye,“Kent ekonomi ve ticaretini geliştirme” görevini veriyor. Belediye, geniş mali ve beşeri kaynaklara sahip bir kurum. Elinde bulunan bu kaynakların yanı sıra planlama araçları, alt yapı yatırımları ve özellikle de koordine edici kapasiteleri ile kentsel gelişmenin en etkin rolünün sahibi. Yerel yönetimlerin yerel kalkınmada alacakları rol, bizzat ve doğrudan ekonomik faaliyette bulunmak değil, kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilmesi için uygun ortamın oluşturulması sağlamak olarak tanımlanıyor. Partizanlık, israf, kaynakların verimsiz kullanımı, beceriksizlik, iş bilmezlikte bu rolü engelleyen unsurlar olarak görülüyor. Uzmanlar; bir kentin altyapısında ulaştığı gelişmişlik seviyesini,o kentin ekonomik ve sosyal gelişmesi için en önemli unsur olarak görüyor. Ulaştıramayan yol ağları, solunamayan havası, içilemeyen suyu, bitirilemeyen altyapı ve kanalizasyon sistemi, evsel bağlantıları, inşaatı biten ama bir türlü hizmete açılamayan arıtma tesisi, daha yeri bile belirlenemeyen deşarj alanı, insanların ihtiyacını karşılamaktan uzak rekreasyon alanları ile ekonomik ve sosyal yönden kalkınmış bir kent olmak mümkün görünmüyor. Uzmanlara, kent bilimcilerine ve sosyologlara göre bunun tek yolu, “merkezi idarenin kente doğrudan ve dolaylı olarak yatırımları kanalize etmesi ile mümkün” görünüyor. Tabi böyle bir dertleri varsa…