Bu hafta sosyolojiden gittik. “İyi kenti hayal etmek” hakkımızı kullandık. İçinde sırları ve şifreleri ile bu yazı dizini de bu gün değilse bile yakın bir süreçte kentin yazılı tarihinde yerini alacaktır. Biliyorsunuz bizde bir şeylerin değerlenmesi için önce raflarda tozlanması gerekiyor. “Yazılı olmayan kent hukuku ve anlamı, Katılım figürünü yeniden hatırlatmak, Geleceği siyasi imparatorlukta aramak” başlıklı sosyolojik temelli yazı dizisini bu yazı ile sonlandıralım.
***
Biz; kimin kentinden bahsediyoruz? Yazılara konu olan bu kent kimin? Bu kentin bize, kentliye sağladığı kamusal yararlar neler? Bu kent, gerçekte kimin kenti? İçinde yaşarken bizi biçimlendiren çerçevenin etkisini ne oluşturuyor? Kamu yararı palavrası ile kent kime propaganda yapma imkanı veriyor? Bunlar bu kentin cevap bekleyen soruları. Bu sorulara cevap arayanlar işe; “en yakınlarından” başlayabilirler.
***
Kent bize kamusal yararları sağlayan bir mekanizmadır. Kamu yararı olmadan yerel kimlik hissinden ve politik topluluktan bahsedilemez. “Bunun tersini söyleyenlere inanmayınız”. Kent olarak; demokratik yönetim şekillerinde, toplumun yapısına ve politik tartışmalarla kamu yararının keşfedilebileceğine ilişkin bir anlaşmamız yok. Bunu sağlayacak güce de sahip değiliz. Çünkü kentin yönetim erki kenti; “politik bir topluluk” olarak görüyor. Oysa demokrasi de “insanlar aynı zamanda kenttir ve kamu yararını da kendileri tanımlar”. Bu açıdan baktığımızda biz; “demokratik ve özgür bir kent değiliz”.
***
Böyle oluşumuzun uzun bir geçmişi var. Tek partili dönemin ideolojik yöntem ve uygulamalarını ısrarla devam ettiren, sürecin ve kentin son derece demokratik olduğunu iddia eden “süreççi grup” bu uzun geçmişin ve kentinde sahibi konumunda. Ancak ne olursa olsun! Bu kentte; insani, vicdani ve toplumsal talepler “bugünün çoğunluğunu yarının azınlığına dönüştürecektir”. Kent; “etik pozisyonlarının gerçekliğini insanlara inandırmış olanların geliştirdiği tahammülsüzlükle hiçbir yere gidememenin sancısı ile bize bu işin şifrelerini çoktan vermiştir”.
***
Kent Yazıları, kentin “sonuçlarını ve amaçlarını” sorar, sorgular. Kentin idealini belirlemek için iyi niyetin yeterli olduğunu bilir. Bu iyi niyetin altında sıkı bir toplumculuk yatar. Kent Yazıları bu nedenle de kentin sonuçları ve amaçları arasındaki ayrımı reddetmez. Bizim süreçten bahsettiğimiz demokrasidir ve “demokratik süreçler uzun dönemli gelişme olarak kabul edilebilir sonuçlar doğurmadığı sürece toplumsal bir anlam taşımazlar”. İşte bu nedenle biz, terk edilen demokratik sürecin peşindeyiz. “Değiştiremeyeceğimiz bir alın yazısının kader kurbanı olmayı” bu nedenle de reddediyoruz.
***
Kent olarak ihtiyaç duyduğumuz “kapsayıcı demokratik bir çerçeve, açık ve net anlaşılabilir hedeflerdir”. Buna yönelmek ve hareket etmek bir başlangıç yapmayı gerektirir. Başlangıcın doğasında da; “eskiden var olan ve yaşanmak zorunda olanlardan beklenmeyecek yeni bir şeyin başlamış olması yatar”. Bunun içinde aktörler gerekir. Üzerimize düşen aktörlük görevini, “dönüştürücü türdeki politik eylemin kolektif olması gerçeğine dayalı olarak” yerine getireceğiz. Tutkumuzun ve ısrarımızın nedeni “kolektif türde politik eylem” dir.
***
Anlamayanlar için bir kez daha yineleyelim. “Biz; bu kentin ilkelerinin peşindeyiz”. Hali hazırda olanından memnun olsaydık böyle bir arayışın peşine düşmeyeceğimizin bilinmesini isteriz. Bir haftadır kaleme aldığımız “Yazılı olmayan kent hukuku ve anlamı, Katılım figürünü yeniden hatırlatmak, Geleceği siyasi imparatorlukta aramak” başlıklı yazıların nedeni bu. Yazıların içeriğinde yer alan tanımlamalar ve tespitlerle kentin ilkelerinin keyfi olarak seçilemeyeceğine, belirlenemeyeceğine vurgu yapıyoruz.
***
Kenti “politik bir topluluk” olarak gören anlayışın aksine bu kentin ilkelerinin mantıksal bağlarlarla temel ve toplumsal değerlere bağlanması, gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü; geniş toplumlar bağlamında kentin, her insanın içindeki fiziksel, ruhsal potansiyeli geliştirmesi, böylesine bir hakkı insana teslim etmesi gerekiyor. Bu kentte de “insan olmak hak olarak görülmek zorunda”. Bizim yaptığımız da insani gelişmelerin ayrıcalıklı miraslarla değil kazanımlarla gelmesinin gerektiğinin altını çizmek.
***
Kentte oluşturulan, temelinde politika ve ideolojik odaklı kuralların yer aldığı sınırlamaların bizim açımızdan etik bir değeri. Sosyal bir yanı yok. Biz her koşulda ve her şartta kamu yararını bir insan hakkı olarak görüyor, kentin iyi bir yönetişimi hak ettiğini düşünüyoruz. Potansiyel aktör olarak politikacılar ve bürokratlar önümüzde dursa da; sürdürülebilir bir kent, çevresel adalet gibi dertlerin sahibiyiz. Kent yönetişim performansını değerlendiren uzman kriterlerini bir kez daha hatırlatalım.
***
Esinlenmiş politik liderlik: ortak bir vizyon belirleyecek ve bu vizyonun çerçevesinde oy birliği sağlayarak kaynakları fark edilmesine odaklayacak liderler.
Kamusal sorumluluk: Politik temsilcilerin periyodik olarak seçilmesi, vatandaşların seçilmek için çıkanlar hakkında yeterince bilgilendirilmesi.
Şeffaflık ve doğru bilgi: Olabildiğince şeffaf olmak ve her zaman gözlemcilerin görüş açısında bulunmak.
Kapsayıcılık: Politikaların, program ve projelerin oluşturulmasında bütün vatandaşların direk olarak projenin içinde olmaları.
Sorumluluk: Hak iddia etme ve yakınmalarını dile getirme konusunda vatandaşa uygun, erişilebilir kanallar sağlamak. Vatandaşın yakınmalarına ve şikayetlerine mutlak ve uygun cevap vermek.
Şiddet içermeyen çatışma yönetimi: Devlet ve vatandaş arasındaki çatışmaları çözecek kurumsal yapılanma.
***
Kent yönetişimi hakkında yukarıda yer alan temel kriterler bize “ütopya” gibi gelse de, çok üzgünüz ki durum bu. “İyi bir kent temellerini insani gelişme ve çeşitlilikte bulur ve iyi kent hakkında kimse bu sözleri söyleme hakkına sahip değildir” diyerek diziyi sonlayalım.