Namık Hoca, (Namık Açıkgöz) Hamle Gazetesi’ndeki köşesinden pas atmış.
Pası geri çevirmek olmaz.
Yanıtlayalım.
Namık Hoca, arkeolojinin başkenti Muğla’ya Arkeoloji ve Sanat Tarihi Müzesi yapılmasını önerdiği yazısında kısaca; “Belediye kendi amacına matuf olmak üzere bir Kent Müzesi yapıyor. Bittiğinde büyük bir ihtiyacı karşılayacak ama bu şehrin bir de arkeoloji ve sanat tarihi müzesine ihtiyacı var. Şu andaki müze, zaten hapishane şartları için yapılmış bir bina. Ne kadar zorlarsak zorlayalım, o binadan nitelikli bir müze binası çıkmaz. Ayrıca, koruma altında da olduğu için, tek taşına dokunulamaz. Haydi, şimdi hep el ele verelim. Merkezî hükûmet, valilik, kaymakamlık, belediye, üniversite, meslek kuruluşları, STK’lar, basın ve sektör yumruğumuzu bir yere vuralım ve meşhur müzelere nal toplatacak bir müze inşa edelim şu canım şehirde. Ben yer olarak Kötekli’yi teklif ediyorum. Ne dersiniz sevgili Özcan, sevgili Nejat?” ifadelerine yer vermiş.
“Özcan Özgür, ne der?” bilemem.
Ben böyle bir öneriyi reddeden olmak istemem.
Elbette böyle bir müze tek seçeneği kültür turizmi olan Muğla’ya ilaç gibi gelir.
Ziyaret edilen, bilgi alınan, bilgi sergilenen bir mekânı kim istemez?
Namık Hoca’da biliyor olmalı.
Muğla, yurttaş-müze-doğa ve tarih konularında ciddi adımlar attı.
Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından yaklaşık 17 milyon liraya mal olacak Bölge Müzesi’nin yapımı öncesinde projenin mimarı Cengiz Bektaş Hocamızın önerisiyle bilim insanlarının katıldığı bir çalıştay düzenlendi.
Çalıştayda “Türkiye’de müze nasıl olmalı?” sorunun yanıtı arandı.

Buradan çıkan sonuç bildirgesi de bu konudaki yol haritasını belirledi.
Çalıştay sadece bizim için değil bir bütün için çok önemliydi.
Dilek ve temennilerin ötesinde çalıştay, bilimsel bir sonucu ortaya koydu.
Bu konudaki kent görüşü böyle oluştu.
Örneklemek gerekirse;
Cengiz Bektaş Hoca, Osman Gürün’ün müze yapımı konusundaki teklifine; “Elimden gelirse elbette. Ancak benden küçük bir Louvr ( Luvr/Paris) ya da British Museum (Britiş Museum/ Londra) gibi bir ‘Kırk Haramiler’ deposu istiyorsanız ben onu yapamam. Başka ülkelerden kırılıp, sökülüp getirilmiş, aracı hırsızlardan satın alınmış yapıtlarla doldurulmuş müzeleri insanca, insana yakışır bir davranış olarak görmüyorum” diyerek yanıtlamıştı.
Sonuçta müzenin projesini “Bir kenti kent yapan yolları binaları değil. Kültür donanımlarıdır” sözüyle mimarlık tarihimize not düşen ve kent görüşünün oluşmasına katkı koyan Cengiz Bektaş Hocamız çizdi.
Cengiz Bektaş, 8 bin 150 metrekarelik bir alana oturan, 5 blok üzerinde 3 kulesi bulunan müzenin kuruluş ve varoluş amacını, “Öyle umut ediyorum ki herkes hadi bugün sinemaya gidelim der gibi buraya gelecekler” sözleriyle özetledi.
Demem o ki:
Namık Hocam, merak etmesin.
Dilek ve temennilerin ötesinde Muğla’nın artık müze konusunda bilimsel verilere dayalı bir ileri görüşü var ve Muğla buna göre hareket etmesini öğrendi.
Muğla artık Cengiz Bektaş Hocamızın deyimiyle ‘Kırk Haramiler’ deposu anlayışının ötesinde bir gerçekliğin de sahibi.
Muğla biraz ağırkanlı da olsa, şans tanındığında insanın yüzünü kara çıkarmayacak bir kenttir.
Namık Açıkgöz’ün Muğla Arkeoloji ve Sanat Tarihi Müzesi önerisi elbette önemlidir.
Bu öneriyi kentin müze konusunda oluşan ileri görüşü içerisinde değerlendirmek gerekir.
Müzenin Kötekli’ye yapılması önerisi ise kent-üniversite bütünleşmesine yönelik çabalarla çelişir durumdadır.
***

Bu köşede yer alan içeriklerin sosyal medya üzerindeki paylaşımlarına yapılan yorumlarla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluk, yorum yapan kişilere aittir. Köşe yazısının yazılı ve görsel yayın kurumlarında ve internet medyasında izinsiz kullanımı yasaktır.