Çok yaşlı sayılmam ama çok ta genç değilim. Tam elli’sindeyim. Bu yaşta geçmişe dayalı hatıralar ileriye dönük beklentilerin önüne geçiyor ister istemez. Bir bakıyorsunuz söylemleriniz geçmişe dayalı nostaljik bir anlatıma dönüşüvermiş. Kentin, kazanımları ya da yitiridikleri galiba bu yaşlarda daha çok hissediliyor. Bu yüzden olsa gerek kentte bir zamanlar var olan ama şimdi yok olan unsurlara takılıp kalmamız ! Kent değeri olarak yok olanın ardından yas tutmuyoruz mutlaka ama onun yerine başka bir şey koyamamak yok olanı kıymetlendiriyor. Yok olan nedir ? Bir olgunun, bir yaşam biçiminin tarihi mi ? Her yokoluşun ardından “Bir zamanlar”deyip giderek yaşlanıyoruz, nostaljik bir iç çekişle o yitirdiğimiz eski günlere, geçmişe doğru uzanarak… Yaşlanan her kuşağın zamanı gelince bu tür bir geriye dönüş yolculuğuna çıkması kaçınılmaz. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Kentle ilgili hatıralarımın belki de en önemlilerinden birisi Cumhuriyet Bayramı ve bu bayramı daha da anlamlandıran Muğla Bandosu. Cumhuriyet anlamlıydı, Bando ile daha da anlamlıydı.
Cumhuriyet ülkü’sünü pekiştiren, önderimiz, kurucumuz Mustafa Kemal’in moderleşme anlayışının en çarpıcı örneklerinden birisiydi bandolar. Bağlama, cura, kaval, zurna ve asma davul gibi Anadolu çalgılarının yerini trompet, tuba, aynalı bas, klarinet, trampet gibi evrensel müzik enstrumanlarının aldığı bir süreçti.
Yenilik’ti, modernlik’ti, Cumhuriyet’ti.
Cumhuriyet’in Bandosu, Cumhuriyet’in bir parçasıydı…
Kostümleri, disiplinleri ve müzikleri ile çocuk dünyasının sihirli bir köşesine taht kuran bu sıra dışı ekibe duyulan hayranlıktan öte bir şeydi. Onlarla birlikte, disiplinli bir nefer edasıyla onların yanında yürümek, kendimizi onların bir parçası görmek çok önemli çocuksu ve masalsı bir gerçekti.
“Pıstırı ba ba, pıstırı ba ba, ba ba baaaaa, ba ba baaaaaaa”
“Pıstırı ba ba, pıstırı ba ba, ba ba baaaaa, ba ba baaaaaaa”
Muğla Bandosu denildiğinde aklıma bu yarı müziksel çocuksu dışa vurum geliyor. Bu ezgiyi şimdi bile mırıldanırken, ister istemez başınız geriye doğru gidiyor. Eller kılıç gibi keskin, yumruklar sımsıkı. Birde ayaklar sert vurdu mu yere, zaten sizde bandonun bir parçası olursunuz. Sevimli Babacan Bando Şefi Kamil Bey’in gözünün içine olmuş mu ? diye bakıp, onun olmuş anlamına gelen kafa işaretini de aldınız mı, iş tamamdır.
“Pıstırı ba ba, pıstırı ba ba, ba ba baaaaa, ba ba baaaaaaa”
Cumhuriyet’in ve onun Bando’sunun bir parçası olmak ne kadar önemliymiş. Uzakta bile olsa içinde bizimde olduğumuz şey’ di Bando… Bir çoğumuzun müzik adamı olmasının sebebiydi. Küçüğün müzikle olan ilişkisinin tespiti için Bandoculara gidilir “Bak bakam Kamil Abi, bizim oğlanın müzik gulağı var mı” denilirdi.
Trompet, tuba, aynalı bas, klarinet, trampet, zil ve davul’dan oluşan bu çocukluğumuzun masalsı orkestrasının şefi Bandocu Kamil Nurel’di.
Bandoyu, Bandocu Kamil Bey’i yazmak için yola çıktığımda aslında kendi hayat hikayemin peşine takılacağımı hiç düşünmemiştim. Meğer benim hayat hikayemin başlangıcı da Bandocu Kamil Amca’nın dizinin dibinde başlamış. Kurşunlu Cami’sinin hemen karşısında bulunan bakkal dükkanı, Bandocu Kamil Amca’ya aitti ve babam Cemil Altınsoy, ağabeyim (Albay Necmi Altınsoy) ve beni Kamil Amca’nın yanına çırak vermişti. Fötr şapkası, paltosu ve güleç yüzüyle Bandocu Kamil bir kent önderi, kent idolüydü. Nur içinde yatsınlar. Kamil Amca, Çıplak Ali ve adını hatırlayamadığım diğer usta müzisyenler, resmi görevlerinin yanında bir sosyal projenin de parçasıydılar. Kentin orkestrasıydılar. Kentin sevincinde – hüzünde, acısında-tatlısında hep onlar vardı. Ama şimdi yok’lar. Yok olan nedir ? Yok olan bir olgu, bir yaşam biçimi, bir kent tarihidir ! Her yok oluşun ardından iç çekmek yapabildiğimizin en iyisi olmamalı. Bir kent insanı olarak, bizden daha fazla hatıraları ve kentli ilişkisi bulunan Başkan Osman Gürün’ün, Muğla Bandosu ile çalışma başlattığını biliyorum. Başkan’ın müzikle olan ilişkisini Ramazan Davuluna endekslemeyenlerden birisi olarak, onunda bir kent Bandosu’nun kurulmasını en az bizler kadar istediğini ve özlediğini de biliyorum. Eminim ki Başkan Gürün’ün de kulaklarında hala Bandocu Kamil Bey’in trompetinden çıkan ezgiler yankılanıyordur.
“Pıstırı ba ba, pıstırı ba ba, ba ba baaaaa, ba ba baaaaaaa”
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.