İki gündür kent özeni ve disiplini içerisinde ele aldığımız evrim ve devrim konusuna biraz derinlik kazandıralım, lokal algılamadan kurtaralım. Bunun içinde biraz geçmişe gidelim. Tek Partili dönem ve TBMM içinde muhalefet 1945 bütçe görüşmelerinde iyice su yüzüne çıkar. Atatürk’ün son başbakanı Celâl Bayar, Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak bütçeye red oyu verir. Ancak asıl kırılma “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” görüşülürken ortaya çıkar. Tasarının 17. ve 21. maddeleri tartışılırken Celâl Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Emin Sazak sert eleştiriler dile getirir. Bu yasa görüşülürken de Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, CHP Grubu’na “Dörtlü Takrir” adlı bir önerge verir. Önerge ülke ve parti yönetiminde özgürlükçü bir anlayış içeren düzenlemeler yapılmasını öngörür. Ancak Dörtlü Takrir 12 Haziran 1945’te reddedilir. Bunun üzerine, Menderes ve Köprülü Vatan Gazetesi’nde CHP iktidarına karşı o güne değin örneğine rastlanmayan sertlikte yazılar yazar. Sonuç olarak Menderes, Koraltan ve Köprülü Eylül 1945’te partiden ihraç edilir. Aynı gruptan Celâl Bayar ise önce vekillikten sonra da CHP’den istifa eder ve 1 Aralık 1945’te parti kuracaklarını açıklar. İnönü tarafından Çankaya Köşkü’ne çağrılan Celâl Bayar, Cumhurbaşkanından gerekli desteği aldıktan sonra 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti’yi kurar. Bu tarihten sonra gelişen olaylar ve sonuçlar siyasi tarihimizin en büyük kırılmasına neden olacaktır. Bu yazıya 1946 ruhu ile CHP’nin tek parti anlayışına karşı ilerici ve devrimci bir anlayışla kurulan Demokrat Parti ile başlamamızın bir nedeni de Demokrat Parti’nin Ege’de hayat bulan bir hareket olduğunu hatırlatmaktır. Demokrasi mücadelesinin en anlamlısının yapıldığı topraklar bu topraklardır. Demokrasi adına en büyük bedeli ödeyen de yine bu topraklardır, bu toprağın insanlarıdır. Demokrasi; önce Ege’nin verimli topraklarında yeşerir, filizlenir. CHP’li Celâl Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes , Fuad Köprülü’nün meclis grubunda açık olarak görüşülmek üzere verdiği Dörtlü Takrir önergesi demokrasi isteği olan bir önergedir. Ana fikri, bütün dünya hürriyet ve demokrasiye geçerken, Türkiye’nin de tek parti cuntasından kurtulması, serbest seçimler, üniversite özerkliği, tek dereceli seçim, Cumhurbaşkanın CHP başkanlığından ayrılması, basın hürriyeti’dir. Bu önerge demokrasi isteği ile halk adına dört kişi tarafından verilir. Ardından önerge sahipleri Menderes, Köprülü ve Koraltan CHP’den ihraç edilir, Celâl Bayar’da CHP’den istifa eder. Halk adına demokrasi isteyenlere cezayı kesen CHP’dir. CHP’nin kestiği bu ceza zaman içerisinde bir ödüle dönüşür. 14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimle, 27 yıllık tek parti dönemi sona erer. Demokrat Parti Cumhuriyet tarihinde ilk defa serbest seçimle iktidarı kazanan parti olur. Sırasıyla 1950, 1954 ve 1957 seçimlerini kazanır ve on yıl boyunca iktidar olur ve ardından … “Dörtlü Takrir” yakın tarihimizin ilk demokratik isteği ve mücadelesi olarak siyasal yaşamımızdaki yerini aldı. Unutanlar olabilir ancak biz bu dönemi unutmadık. Verilen her demokrasi mücadelesinde takrir önergesini ve verilen mücadeleyi hatırladık.
Biliyorsunuz bu ülkenin en şampiyon CHP’si bu kentte inşa edildi. 1940-50’li yılların statik CHP zihniyeti, bu kentin egemen gücü olarak varlığını bu güne kadar sürdürdü. O dönemin statik CHP’si, o döneme ait mimarisi, o döneme ait anıtsal ağaçları, yine o döneme ait tarihi mekanları ile birlikte gibi korundu. 40’lı 50’li yılların statik CHP zihniyeti, tarihi Muğla evleri gibi koruma altına alındı. Bu yanı ile bu kentin statik yapısı korumacılığa “Siyasal Sit kavramını da kazandırdı. Bir eski ev gibi siyasetin, ne içine nede dışına sit nedeniyle hiç bir şey yapılamadı. Evini yenilemek isteyene de, siyaseti revize etmek isteyene de “Sit’tir bir şey yapamazsınız” denildi. Evleri de, statik yapıyı da özenle korudular. Kent 40’lı, 50’li yılların konformist kasabası olarak bu günlere kadar gelirken değişim; dünyanın ve ülkenin her yanında, her bir karışında siyasetin en önemli argümanı oldu. Bu kentin konformist statik yapısı bunu red etti ve reddeden politikalar üretti. Çünkü onlar hala tek partili dönemi tek siyasi algı olarak kabul ediyor ve o dönemi yaşıyorlardı. Bu siyah beyaz, özensiz ve derinliksiz yeşilçam filminin sonu artık geldi ve fantastik hayatlar bir açıklama ile sona erdi. Yıllar sonra gelen açıklaması ve kararlı duruşu ile Muğla Milletvekili Yüksel Özden, siyasi atalarının yaptığı gibi kentin “Takrir Önergesini” CHP’nin ve statik yapının önüne koydu. Ana fikri, halk, hizmet buluşması olan bu önerge ile üstünde ölü toprağı bulunan kent siyaseti, Yüksel Özden’in dik ve ısrarcı duruşu sayesinde bir kez daha “tek partili sistemden çok partili sisteme” geçiş yaptı. Yüksel Özden’le başlayan bu süreçte 50’li yılların CHP anlayışını kentin tek siyasi modeli olarak özenle koruyan statüko’ya bir kez daha “Yeter Söz Milletindir” denildi. Bu bize göre bir devrim’dir.