Üniversite ve kent arasında bir etkileşimin, ilişkinin oluşabilmesi için üniversite nüfusunun, kent nüfusunun yüzde 20-30 oranına sahip olması yeterli. Üniversite kent yaşamına egemen olan, kentteki yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyen en önemli unsur. Ancak küçük kentin, büyük kampüsü kentin sosyal yapısına egemen bir yapının ortağı olamadı. Öğretim elemanları, bilim insanları değişik alanlarda yaptıkları araştırmalar için kent kurumlarından yeterli destek bulamazken, kentin yararlanabileceği kamusal politikalar da oluşturulamadı. Üniversite, kentin en büyük işvereni ve kentin en büyük müşterisi olma rolünü üstlendi ancak eğitim ve ekonominin dışında bilim, teknoloji, planlama, çevre tasarımı gibi sosyal ve kültürel bileşenlerini oluşturamadı. Kent ve Üniversite ile ilişkilenme hep sorun oldu.
Sorun palyatif önerilerle, dilek ve temennilerle aşılmaya çalışıldı.
Kent Üniversitesi olarak kentin içine daha çok girmesi amacıyla üniversitenin basın bürosuna önerdiğimiz ve gönüllülük esasına dayalı işbirliği de ne yazık ki dilek ve temenniden öte geçemedi, girişimler üniversitenin kurumsal trafiği arasında kendine yer bulamadı. Bölgede yayın yapan 100’e yakın yayın kurumuna her türlü haber başta olmak üzere, kentin kamusal politikalarının oluşmasını sağlayacak olan bilimsel araştırmaların bir merkezden ulaştırılmasını sağlayacak, önerinin sahibi olarak geri adım attık.
Planlama ve organizasyon konularında bilimin ışığını öğrencilerine yayan üniversite ne yazık ki bu basit organizasyonu sağlayamadı. Sonuçta biz de üniversitenin mevcut iletişim ve enformasyon olanaklarına destek amaçlı yapmış olduğumuz önerinin altında ezilip kaldık. İletişimi daha güçlü hale getirmek amacı ile gönüllülük esasına dayalı önerimiz, kurumsal içi hesaplaşmalara neden oldu, kargaşa yarattık.
Gazetecilik bir mesafe mesleğidir. Sayın rektör Mansur Harmandar bey’e yakınlığımız ve ona olan inancımız nedeniyle bu mesafemizi koruyamadık. Önerilerimiz ve girişimlerimiz üniversitenin yönetim kadrosuna müdahele olarak algılandı. Oysa amacımız yıllardır ötelenen üniversite ile kent arasındaki köprüyü kurmaktı ancak yine beceremedik. Bu nedenle üniversite ile kent arasında bir köprü kurulabileceği inancı ve gönüllük esasına dayalı bir girişimde bulunduğumuz için tüm üniversite camiasından toplum önünde özür diliyoruz. Bu tür bir yapıda görev yapmasını önerdiğimiz (hem gazetecilik yapan hem de üniversitenin öğrencisi) gazetecileri, vasat ve sözleşmeli işçi statüsü ile görenlerden de özür bekliyoruz.
Basınla ilişkisi (belki de) bir okur olmaktan öte gitmeyen üniversite yönetiminde görev yapan öğretim görevlilerinin gazeteci ile ilişkilenme, ortak proje yürütme adına oluşturulacak bir dayanışmada çok şey beklenemeyeceğini algıladık. Bu bir eleştiri değil, bir tespit.
Üniversite’de her kademe de görev yapan öğretim görevlilerinin her birisi ayrı bir değerdir. Ancak akademisyen kimliği taşıyanların basınla ilişkiler konusunda izleyeceği yöntemin uzmanlık alanı dışında kaldığını gözlemledik. Tüm iyi niyetlere, kurumsal sorumluluğa rağmen bu başarılamadı, karşılıklı dilek ve temenniler bu işin gerçekleşmesi için ne yazık ki yeterli olamadı.
İç yazışmadan ve kurumsal görev ve sorumluluktan kafasını kaldıramayan ve yönetim kadrosunda yer alan akademisyenlerin çok istemelerine karşın, kurumsal trafikten bu tür bir işe ayıracakları zamanlarının olmadığına şahit olduk. Bir mimari projede nasıl mimarlar tercih ediliyorsa, hukuki bir sorunda avukatlar, basın ve medya ilişkilerinde de gazeteciler tercih edilmeliydi, olmadı. Ünlü deniz bilimci Jacques Yves Cousteau denizaltı araştırmaları için dalgıçlar ve bilim insanlarından oluşan bir ekip kurarken bu türden bir sorunu “Dalgıçları bilim adamı yapamam, ama bilim adamlarına dalmayı öğretebilirim” yöntemi ile çözdüğünü hatırlatmak isteriz.
İçinde biz olsak da olmasak da bu tür bir iletişim ve enformasyon gücü sağlayacak bir yapı, sivil gazetecilik misyonu ile kurulmalıdır. Üniversite basın bürosunda görev yapacak gazetecilerin memur ya da işçi statüsüne sokulması, bu yapının kurumsal trafik içerisinde yok olmasına ve etkisiz kalmasına neden olacaktır. Bu nedenle basın bürosunun üniversite’ye bağlı ancak kurumsal yapısının dışına taşınması sağlanmalıdır.
Daha az haber, daha az fotoğraf, daha az toplumsal algı ve daha az iletişimin nedeni budur. Bu talihsizliği aşmak için önerilen işbirliğini karşılıksız bırakanların bu durumdan şikayet etme şansları yoktur.
Sevgili Rektörüm, Mansur Hocam, çok istememize rağmen yine beceremedik. İşbirliği ve girişimlerimizle yönetim kadrolarınızda yarattığımız rahatsızlık nedeniyle özür dileriz.
Galiba hepimiz yetinmeyi öğrenmek zorundayız…