Bir önceki Kocaman adamlar çizgiye bastı başlıklı köşe yazısını “Muğla CHP yerel örgütleri yeni sürecin kurucu iradesidir. Kurultay öncesinde Parti Meclisi temsiliyeti için bu iradeye müracat edilmiş olsaydı Muğla, Parti Meclisi’nde; 1 değil, 3 kişiyle bile temsil edilebilirdi” tespitiyle bitirmiştik.
İfade etmeliyiz ki biz kurultaya ilişkin yazılarımızı sonlandırmaya çalıştıkça okurdan gelen iletilerle konu tekrar tekrar açılıyor, iş yeni bir boyuta taşınıyor.
Biliyoruz ki okur bizim ne düşündüğümüzü öğrenmek istiyor.
Zira siyaset tahlili yapan, siyaseti yazan çok az köşe yazarı kaldı. Böyle olunca da siyasi bir konuyu işlemek günlerimizi alabiliyor.
Haftaya CHP kurultayı ile başlamıştık, görünen o ki haftayı yine kurultayla bitireceğiz.
Kurultaya yönelik son olarak Parti Meclisi’nde Muğla’dan tek bir isim yer almamasına ilişkin düşüncelerimizi paylaşmış, Parti Meclisi’nde Muğla’dan tek bir ismin yer almamasını örgütsel başarısızlıktan saymadığımızı ifade etmiştik.
“Parti Meclisi’ne Muğla’dan bir kişiyi sokamadık” diyerek hayıflanan, bunu siyasi başarısızlıktan ve örgütsel yetersizlikten sayanlara kurultay divanını hatırlatmış, Muğla örgütünün CHP’nin yeni sürecini inşa eden kurultayın divan hakimiyetini oluşturan iradenin içinde, tam merkezinde yer aldığına dikkat çekmiştik. Parti Meclisi’ne aday olan 3 milletvekilinin örgütsel destek almadan, kafalarına göre aday olmasını eleştirmiştik.
Örgütsel güçle ne yapılacağının kararını veremeyen bir yapı ile siyasi bir sonuca erişilemeyeceğini dile getirmiştik.
Hala aynı fikirde olduğumuzu belirterek kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz.
Bize göre; Parti Meclisi’ne örgütün genel talebiyle ve kararıyla girmedikten sonra mecliste olmanın hiç bir anlamı yok.
Bu konuda ilin siyasi tarihinde oldukça çarpıcı örnekler mevcut.
CHP’nin Parti Meclisi ya da MYK’sı gibi yüksek siyaset alanlarında görev yapmış isimler arasında Tufan Doğu, Musa Gökbel, Ayla Kara, Ali Arslan ve Fevzi Topuz gibi isimler yer alıyor.
Bu isimlerin tamamı CHP’nin karar mekanizmalarında yer aldı ve etkili oldular. Bu isimlerin yani Tufan Doğu’nun, Musa Gökbel’in, Ayla Kara’nın, Ali Arslan’ın ve Fevzi Topuz’un arkasında büyük bir örgütsel güç bulunuyordu. Yani bu isimler kafalarına göre aday olup, gazozuna yüksek siyaset organlarında görev almadılar. Kurultay’da el ilanı bastırıp kapı kapı dolaşıp oy istemediler, bunun yerine örgütsel gücü ortaya koydular ve yüksek siyasete seçildiler.
Yeni kuşaklar bilmeyebilir.
Bu isimlerin her birisi kendi döneminde başarılı ve etkili oldular. Bu isimler arasında yer alan Avukat Ayla Kara, Parti Meclisi’ne kadın kotasından değil, örgütsel güçten dolayı girmişti. Kara, Parti Meclisi’nde alınan kararlarda oldukça etkili olan bir isimdi. Ayla Kara, 1994 seçimlerinde partinin doğru kararlar almasını sağlayan iradenin içinde yer almıştı.
Yıllar sonra Ayla Kara’dan sonra Parti Meclisi’ne Muğla’dan yine bir bayan üye, Rana Bozkurt seçildi. Bozkurt’ta tıpkı Kara gibi Parti Meclisi’nde görev yaptı.
Toparlayalım.
Dememiz o ki Parti Meclisi’ne örgütün genel talebiyle girmedikten sonra pek bir anlamı yok. CHP’li 3 milletvekilinin örgüt desteğine ihtiyaç duymadan, destek almadan, kafalarına göre kurultayda matbu evrak dağıtarak Parti Meclisi’ne girmeye çalışmasının bir anlamı olmasa da, gitgide örgütlerine yabancılaşan siyasetin geldiği nokta açısından çok önemli.
Parti Meclisi’ne girme gayreti, örgütsel güçle ne yapılacağını unutanların dönemsel örneğini oluşturdu.
Bu noktada son kez tekrarlayalım. Parti Meclisi’nde Muğla’dan tek bir ismin yer almamasını örgütsel başarısızlıktan saymıyoruz.
CHP örgütlerinin neredeyse tamamının bir araya geldiği İl Başkanlığı kongresinde bir önerge verilerek Parti Meclisi’ne aday olacak isimler örgütün bilgisine ve onayına sunulabilir, kongre sonuç bildirgesine örgütsel karar olarak eklenir ve genel merkeze ulaştırılabilirdi.
Bu yöntemle belki de Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde Muğla’dan bir ya da iki isim yer alabilirdi.
Bunların hiç birisi yapılmadı.
Son söz;
Muğla siyaseti ve siyasetçileri örgütsel güçle ne yapılacağını unutmamalı…