Bir önceki “CHP’nin ömrünü kim uzatıyor?” başlığı taşıyan yazı nedeniyle bazı Ak Partililerden ve CHP’lilerden eleştiri aldık. Tek yazıda her iki partiden eleştiri almak herkese nasip olmaz. Yazının yayınlanmasından sonra Ak Partililer; “Biz dirlik ve birlik içindeyiz, sen konuyu abartmışsın” derken CHP’liler; “Bizim bir yere gideceğimiz yok, onu da nereden çıkardınız” diyerek tepkilerini ortaya koydular.
***
Yazıda yer alan “Siyasi kulislere göre Muğla’da değişim yaşanacak. Bu değişime göre de yerelde iktidar olan CHP gidecek! Ancak CHP’nin yerel iktidarının ömrünü AKP teşkilatları uzatıyor” tanımlaması her iki partiyi de rahatsız etti. Bize göre tepkinin asıl nedeni işte bu tanımlama.
***
Parti disiplini devrede. Topluma hizmet etmek için kurulmuş siyasi partilerin “parti disiplini” anlayışı ile hareket etmesi sanıldığı gibi toplumun gerçeklere ulaşmasını engelleyemez, en fazla erteler. Ancak toplum mutlaka ve mutlaka bir yerde siyasetin ertelenmiş gerçekleri ile buluşacaktır. Biz siyaseti bu bakış açısı ile değerlendiririz.
***
Yerel iktidarın sahibi CHP, yerel yönetimlerinin yöntem ve uygulamaları ile oluşan toplumsal çelişkiyi, Ak Parti de yöneticilerin yaşadığı ikbal istikbal sorununu “kendi içinde ve aşılabilir” sorun olarak görüyor. Bize göre işin gerçeği öyle değil. Büyükşehir seçimleri öncesinde her iki partinin de ortada ciddi sorunları var ve bir kez daha parti disiplini bütün günahları örten büyük bir yorgan gibi devrede. Biliyorsunuz siyasi partiler; parti disiplini gereği üstü örtülen sorunları sorundan saymıyor. Zaten “Ayağını yorgana göre uzat” ata sözü de öylesine söylenmiş bir söz, politik bir anlamı da bulunmuyor!
***
Ak Parti ve CHP yaşadıkları sorunları parti disiplini içerisinde değerlendirip kabul ediyor. Sorunlar ve sorun yaratan politikacıların nezaket dili ve siyaset terminolojisi ile karşılanması bu yüzden. Seçilmiş bir siyasetçi yöntem ve uygulamaları ile toplumsal çelişki yaratsa, örgüt için sorun olsa bile parti disiplini gereği eleştirilmiyor, birilerinin de eleştirilmesine izin verilmiyor. Bu davranış şeklinin genele, toplumun tüm unsurlarına hakim olmasını isteyen yerel yöneticiler basın mensuplarından ve biz gazetecilerden de aynı şekilde davranmamızı bekliyor. Bu mümkün değil!
***
Gazeteciliğin, üzerinde en fazla uzlaşılmış tanımı “demokrasinin dördüncü kuvveti” olmasıdır.  Merkezi yönetim mekanizmasını yada yerel yönetimleri ellerinde tutanlar, ülkeyi ve toplumu yönetenler, ülkeyi ve toplumu nasıl yönettiklerinin bilgisini sadece ve sadece toplumcu ve çoğulcu anlayışla hareket eden basın  üzerinden edinebilirler. Basının varlığı ve bakış açısı bu nedenle önemlidir. Bu bilgiden yoksun olanlar, gazetecinin tespit ettiği sorunları görmezlikten gelenler toplumsal ihtiyaçları da bilemez dolayısıyla da demokratik yöntemler oluşturamazlar.
***
Bu kent ve içinde yaşayan toplumluluk için neyin daha iyi, neyin daha doğru olduğunun belirlenmesi ancak tartışmaya açık bir ortamla ve basınla mümkündür. Kendisini bir partinin yayın organı olarak görenler, bir siyasi oluşumun yada siyasetçinin ağzının içine bakanlar bu demokratik hakkın sahibi değildirler. Bu nedenle kentte toplumcu ve çoğulcu basın ve gazeteciler yoksa o kentin demokrasisi de yoktur.
***
Yasama, yürütme ve yargı demokrasinin temel üç unsurudur. Toplum-devlet ilişkilenmesinin en temel unsuru olan bu üçleme esasen devlet adına faaliyet yürütür. Bu üç unsur üzerinde denetim hakkı ve görevi dördüncü kuvvet olarak kabul edilen basın tarafından yapılır. Basın; devlet gücünü denetler iken aynı zamanda toplum gücünü ve görüşünü de ortaya koyar.
***
Dördüncü kuvvetin kent yazarları olarak biz bu nedenle siyasi partilerin ve siyasetçilerin değil, toplumsal sorunların, toplumsal isteklerin ve gerçeklerin ihtiyaçlarını ön planda tutarız. Bu gerçek birilerinin işine gelmese de biz toplumsal talepleri ve gerçekleri aşağıdan yukarıya doğru taşırız. Toplumun tüm unsurlarını oluşturan sınıfların görüş ve fikirlerinin özgürce tartışılmasına aracılık ederiz.
***
“CHP’nin ömrünü kim uzatıyor?” başlığı taşıyan yazımızda yer alan “Siyasi kulislere göre Muğla’da değişim yaşanacak. Bu değişime göre de yerelde iktidar olan CHP gidecek! Ancak CHP’nin yerel iktidarının ömrünü AKP teşkilatları uzatıyor” tanımlamasına her iki siyasi parti ve yöneticileri tarafından gösterilen tepkiyi politik saymayız. Biz bu tepkiyi politik tepkiden ziyade bir “nasır” ağrısı olarak görürüz. Nasır ağrısının ilacı, kremi vardır. Kremi sürersiniz nasır, kendi kendine düşer ve dert sahibini bu dertten kurtarır.