Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Araştırma Laboratuvarları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nazan Demir’i tebrik ederek başlayalım.
“Küresel Kozmetik ve İlaç Sektörleri İçin Ülkemizin Bitkisel Hammadde Kaynakları Çalıştayı” için Nazan Demir hanımefendiyi tebrik edelim.
Türkiye’nin kozmetik ve ilaç pazarından ciddi anlamda pay almasının mümkün olduğunu ortaya koyan, yerel üreticiye, ithalatçı sektörlere akademik destek sağlayan Nazan Demir Hocamızı ve bu çalıştayda emeği geçen herkesi yürekten kutlayalım.
Anadolu topraklarının yediveren toprakları olduğu gerçeğini unutanlara bu gerçeği bir kez daha hatırlatan, Avrupa’da yetişen 12 bin 500 bitki türünün 11 bininin Türkiye’de yetiştiği gerçeğini bize gösteren Nazan Demir hocamıza teşekkür edelim.
Kent olarak sahip olduklarımızın farkında olmadığımız, üretim değerleri açısından bitkisel hayata girdiğimiz şu günde üretim ekonomisi kaynakları ve değerleriyle bizi uyandıran bu yurtsever hanımefendiyi, Prof. Dr. Nazan Demir’i kutlayalım.
Bu kentin kaynaklarıyla neler yapabileceğini bize gösterdiği için, kurda kuşa teslim edilen üretim değerlerimize sahip çıktığı için bu değerli bilim insanını kutlayalım.
Onun sayesinde öğrendiklerimize bir göz atalım.
Bütün Avrupa’da en fazla endemik bitki bulunan ülkeyiz.
Yunanistan’da 8 yüz, bizde 3 bin endemik tür bulunuyor.
Avrupa’nın ekolojik zenginiyiz ve bu zenginliğin merkezinde Muğla yer alıyor.
Bitkisel kaynaklar açısından dünya için çok önemli bir noktadayız.
Demir hocamıza göre 10 yıl içerisinde Muğla, dünyanın güzelliğe ve sağlığa açılan kapısı olabilir.
Yani ilaç ve kozmetik alanında ezberleri bozabilir, kozmetik ve ilaç pazarından ciddi anlamda pay alabiliriz.
İlaç ve kozmetik ürünleri için milyon dolar ödeyen ithalatçı bir ülke statüsünden hammadde üreten bir ülkeye dönüşebiliriz.
Zira her iki sektörün kullandığı turunçgiller, gül, kantaron, kekik, defne yaprağı, sığla ağacı gibi doğal ürünlerin, hammaddenin adeta deposu durumundayız.
Bilimin, bilim insanının sayesinde doğanın binlerce hediyesiyle ne yapacağını bilmeyen bir kentten, ne yapacağını bilen bir kente dönüşebiliriz.
Bu topraklarda yetişen 11 bin bitkinin tamamının endüstriyel hammaddeye çevirebiliriz.
Bitki çeşitliliğimizin yüzde 34’ünü oluşturan endemik bitki rezervleriyle flora sanayimizi kurabilir, Muğla markalı kişisel bakım ve kozmetik ürünleri ile rekabetin içine girebiliriz.
“Sayın yazar, yine aldın yürüdün” denilmesin.
Bilimin verilerine sahip çıkar,
Kalkınma listemize bu verileri ekler,
Projenin ucundan tutar,
Daha geniş salonlara taşır,
Gereğini yaparsak,
Neden olmasın?
Bugün sahip olduğumuz medeniyetin ve zenginliğin; hayallerle, hikayelerle başladığı unutulmasın.
Bizim bu topraklara ilişkin hayallerimiz, anlatacak hikayelerimiz var.
Dünyanın üç gözlü cimnasyumunun (spor ve sağlık merkezi) Stratonikeia antik kentine kurulması,
Köyceğiz Kaunos yerleşkesinde, yirmiye yakın asklepion (hastane) kurulması tesadüf değildir.
Bizim bu sektörlerle tarihsel bağlarımız var.
Stratonikeia cimnasyumunda belki de Omega 3 yoktu, ama keten tohumu ile balık yağı vardı.
Ölümün girmesi yasaklanan Köyceğiz Sultaniye asklepionlarında rahip ve hekimler hamilelikte oluşan çatlaklar için Fransız kremi değil, sığla yağı ve kantoron kullanmışlardı.
İsa’dan iki bin yıl önceye Karyalı bir kadına ait mezar kazısında meftanın beline keten iple bağlanmış üç küçük şişeden; sığla yağı, kantoron ve defne yağı çıkmıştı.
Yukarıda ifade ettik.
Bizim bu sektörlerle tarihsel bağlarımız var ve bu tarihsel bağa bugün Nazan Hoca sayesinde bir yenisi daha eklendi.
Prof. Dr. Nazan Demir’i, Küresel Kozmetik ve İlaç Sektörleri İçin Ülkemizin Bitkisel Hammadde Kaynakları Çalıştayı için, onca emek ve çabası için tebrik ederek başladık öyle de sonlayalım.
Önümüzdeki Pazar günü Yatağan Katrancı, Zeytinköy ve Gökgedik yerleşkelerine gidiyoruz.
Dünyanın en muhteşem lavanta tarlalarına yolculuğumuz var.
Biliyorsunuz halkın ‘kargan otu’ adını verdiği lavanta orman köylüsüne geçim kaynağı oldu.
Mordan maviye yolculuğun detaylarını daha sonra paylaşalım…