Özcan Özgür’ün ‘belgelik’ niteliği taşıyan “Muğla Neyin Kalesi” başlıklı köşe yazısı aklı başında olan herkese bir kapı araladı.
Meraklısı bu kapıdan girerek kendisini bir tartışma zemininde bulabilir.
Yazı, nostaljik bir iç çekişten ziyade kentin tersine evrilmiş kimliğinin ne hale geldiğini ortaya koyması açısından önemliydi.
Nereden nereye geldik?
Nasıl bir kimlik erozyonu yaşadık?
Özgür’ün makalesiyle tüm bunlar kayıt altına almış oldu.
Özgür, tarihe belge bıraktı…
***
Bugün böyle bir tartışmaya gerek var mıydı? diyenler çıkabilir.
Seçim öncesi hassasiyet (!) böyle bir tartışmayı şu günde gereksiz görebilir.
Gazeteci Özcan Özgür’ün açtığı sorgulama kapısından girenler, bu tartışmadan en çok rahatsızlık duyanların; siyasetin ve mücadelenin seviyesini belirleyenler olduğunu görecektir.
***
Özcan Özgür, “Muğla Neyin Kalesi” başlıklı köşe yazısında kent olarak nereden nereye geldiğimizi, nasıl bir kimlik erozyonu yaşadığımıza dikkat çekmiş.
İnce detaylarla okuyucuya ışık tutmuş.
Tarihsel ve kronolojik bir akışla kentin toplumsal olaylardaki giderek zayıflayan refleksine gönderme yapmış, “Muğla Neyin Kalesi?” diyerek sorunun cevabı üzerine düşünmemizi istemiş.
Özgür, sorunun cevabına yönelik nezaket göstermiş.
Sorunun cevabını okurun bulmasını istemiş.
***
Özcan Özgür’ün ‘belgelik’ niteliği taşıyan “Muğla Neyin Kalesi” başlıklı köşe yazısının araladığı kapıdan girelim ve soralım.
Muğla Neyin Kalesi’dir?
Muğla; Sol’un Kalesi’dir.
Burada kast edilen sol;
Hangi sol’dur?
Ortanın sol’u mudur?
Tabiki değildir.
Muğla’nın siyasi tanınırlığını, bilinirliğini sağlayan, ‘kale’ olarak değerlendirilmesini sağlayan sol; ortanın solu değildir.
Muğla bu tanımını, ortanın solunda duran bir siyasi partilerden değil, devrimci unsurlarından, devrimci ruhundan ve devrimci mücadelesinden almış bir kenttir.
***
Bilinmelidir ki;
“Muğla Solun Kalesidir” tanımı ve konumu, devrimci unsurlarla sağlanmıştır.
Ne zamana kadar?
1980 faşist darbesine kadar.
80 Cuntacılarının yaşamın tüm alanına yönelik faşist uygulamaları, Muğla’nın devrimci mücadelesiyle kazandığı ‘sol’ kimliğini de erozyona uğratmıştır.
Bu kimliğin kazanılmasında emeği ve çabası bulunan sol unsurların büyük bir çoğunluğu 12 Eylül Faşizminin yargılama sistemiyle tasfiye edilmiş, kamusal haklarına ipotek konmuştur.
O süreçte demokrasinin önü tıkalı, siyasi partilerin de kapısı kilitlidir.
80 sonrasında 82’de (sözüm ona demokrasiye geçiş sürecinde) yeni siyasal sistemin içinde var olma mücadelesini sürdüren, kendi seçmen gruplarının yanında, sol-sosyalist ve devrimci oyları bünyesinde toplayan sola yakın siyasi partiler, meşruiyetlerini bu miras üzerine inşa etmişler, ihtiyaç duydukları siyaset zeminini buradan sağlamışlardır.
***
12 Eylül Darbesi’nden sonra hazırlanan, 7 Kasım 1982’de yapılan Anayasa temelli halk oylamasının yüzde 91.37 ‘evet’ oyuyla kabul edildiği unutulmamalıdır.
Tüm baskılara karşın 1982 halk oylamasında yüzde 8.63 ‘hayır’ oyu kullananların büyük çoğunluğunun devrimci unsurlar olduğu da görülmelidir.
1982 Anayasanın kabulü ile birlikte, anayasanın geçici 1. maddesine sıkıştırılan Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı seçimine devrimci unsurlar oy vermemiştir…
***
Toparlayalım.
Bu konuyu 35 yıldır ilk kez Özcan Özgür’ün “Muğla Neyin Kalesidir?” başlıklı yazısıyla tartışma olanağı buluyoruz.
Eminiz ki Özgür’de bu konudaki görüşlerini yazmaya ve yayınlamaya devam edecek.
Bir kez daha yineleyerek sonlayalım.
Muğla’nın siyasal tanınırlığını, bilinirliğini sağlayan, ‘kale’ olarak değerlendirilmesini sağlayan sol; ortanın solu değildir.
Kent olarak nereden nereye geldiğimiz, nasıl bir kimlik erozyonu yaşadığımız ortadadır. Kentin toplumsal olaylardaki giderek zayıflayan refleksinin nedeni ‘salon tipi’ siyaset ve mücadele anlayışıdır.
Salon tipi siyaset ve mücadele anlayışı bizi meydanlardan alıp salonlara sıkıştırmıştır.