Yüzde 10’un üzerindeki her seçim bölgesinde ön seçim yapacağız mavrasıyla yola çıkan, ardından tüzük değişikliğine giderek elini güçlendiren, seçim bölgelerine göre fermuar, jartier, kopça uygulamalarıyla kendi zeminini ve zamanını hiçe sayan CHP’yi dilimize dolamaktan vazgeçiyoruz.
CHP genel merkezi tarafından belirlenen milletvekili aday belirleme yönteminin kimseye dar gelmediği bir süreçte bize de dar gelmediğini bu vesile ile herkesin huzurunda bir kez daha ifade edelim istiyoruz.
Yetti (!) iş artık kabak tadı verdi.
Kabağı sevmediğimizi biliyorsunuz…
***
90’lı yıllardı.
Çalıştığımız kurum tarafından bize tahsis edilen hurda sayılabilecek bir araçla habere giderken, trafik denetimine takılmıştık.
Ehliyet, ruhsat sorgulaması sonrasında görevli memur, araçla ilgili fiziki şartları kontrol etmek amacıyla, sağ- sol sinyalleri, farları ve arka stop lambalarını kontrol etmiş, ancak hiçbirisinin çalışmadığını görünce de hayrete düşmüştü.
Aracın etrafında iki tur atmış, kendi kendine söylenmeye başlamıştı.
Görevli memur bu halde yola çıkma cesaretimizden dolayı bizi kutlamış ve “Sizin polisle işiniz yok (!) sizin işiniz Allah’la” diyerek bize yol vermişti.
Görevli memur, tabuta benzeyen araçla seyahat eden biz gazetecileri Allah’a emanet etmiş, “gidin işinizi Allah’la çözün” demişti…
***
Öyle sorunlar var ki kendi zemininde çözülmüyor, çözülemiyor.
Sorun o kadar sarpa sarıyor ki sonuçta iş Allah’a kalıyor.
Bu ara Allah’a havale edilen işlerden birisi de siyaset.
Eylem ve söylemleriyle Allah’a emanet durumuna gelen siyaset; ne yazık ki kendi içinde sorunlarını çözemiyor, sorunlarıyla yüzleşemiyor.
Böyle olunca da sorun bir üst makama; Allah’a kalıyor.
İş Allah’a kalınca ne oluyor?
***
İzmir’de yaşadığım yıllarda bir Musevi iş adamı ile bir süre çalışma olanağım olmuştu. Bu can dost iş adamı aynı zamanda bir fıkra yazarıydı. Fıkra literatüründe özellikle Arap-İsrail savaşına yönelik Musevi fıkraların neredeyse tamamına yakını bu usta mizahçının kaleminden çıkıyordu.
Fıkra müfrezesi gibi bir ekibin önemli parçası olan bu eski dost, yaşamın her alanına yönelik güncel fıkralarında sahibiydi.
Onlardan birini sizlerle paylaşalım istiyoruz.
Allah’a havale edilen bir işi örneklemesi açısından önem taşıyan fıkra şöyle;
***
Dünya karışır.
Beş kıtada kıtanın bütününde ülkeler insanlar birbirleriyle savaşır.
Nükleer silahlar, toplu ölümler dünyanın sonunu getirecektir.
Durum Tanrı’ya bildirilir.
Ancak Tanrı bu durumu umursamaz.
Savaşlar gitgide daha da büyür, büyük insanlık bitmez üzeredir.
Melekler kendi aralarında bir durum değerlendirmesi yapar.
Durum kötüdür ve Tanrı’nın mutlak devreye girmesi, dünyaya inmesi gerekmektedir.
Sözcü seçilen melek huzura çıkar ve devreye girmesi, dünyaya inmesi için Tanrı’ya yalvarır.
Tanrı, sözcü meleğin talepleri dinler ve hiddetlenir.
Sinirli bir şekilde şunları söyler.
“Kimse benim dünyaya inmemi beklemesin. Ben insanoğluna yardım etmek için bir kez indim dünyaya. Bu insanoğlu var ya bu insanoğlu; Meryem adında bir kadınla benim adımı çıkardı”…
***
Bir tespitle sonlayalım.
Demokratik reflekse sahip toplumlar, siyasetin getirdiği her bir sorunu yine siyaset kurumuyla çözer.
Siyasetin oluşturduğu sorunun tahribatını en aza indirmek fikir adamlarının görevi olmaktan çok siyaset zeminini oluşturan seçmenin, tabanın ve örgütlerin görevidir.