Küba Lideri Fidel Castro, Yunanistan’daki referandum sonrasında Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras’ı kutlayan bir mektup göndermişti.
Referandum sonucunu ‘zafer’ olarak nitelendiren Castro mektubunda şu ifadelere yer vermişti:
“Bu akıllı politik zaferden dolayı size yürekten tebriklerimi gönderiyorum. Yunanistan Kübalılara çok yakın. Yunanistan okullarda bize antik felsefeyi, sanatı ve bilimi öğretti. Aynı zamanda politika yapma bilimi gibi insan aktivitesinin en karmaşık türlerini öğretti. Mevcut politik durumdaki cesur zaferiniz, Yunanistan’ın dış saldırı karşısında kendi kimliğini ve kültürünü savunduğunu gören Latin Amerika ve Karayip halkları arasında sevince neden oldu”…
88 yaşındaki Küba Lideri Fidel Castro mektubunda ayrıca, gezegende barışın ve insan türünün devamının tehlikede olduğunu, her kararın daha önce hiç olmadığı kadar dikkatli değerlendirilerek alınmalısı gerektiğini vurgulamıştı.
Castro, dünyanın medeniyet kültürünü oluşturan felsefenin, sanatın ve bilimin bedelinin ödenmek zorunda olduğuna dikkat çektiği açıklamasında bir gerçeğin de altını çizmişti.
Castro’ya göre; barış ve insan türünün devamı tehlikedeydi.
Bu nedenle barış ve insanlık adına verilecek her bir kararın daha önce olmadığı kadar dikkatli değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmişti.
***
Biliyoruz ki; dünyada bu tür uyarıları yapabilecek çok fazla isim kalmadı.
Dünya, kapitalist düzenin savunma mekanizmalarını oluşturan uluslararası politik cemiyetlerin hamasi nutuk ve ilişkileri ile şekillenirken 88 yaşındaki Castro’dan gelen mesajı, insanlık tarihî için ‘son mesaj’ olarak değerlendirmek ve ciddiye almak gerekiyor.
Dünyanın bugünkü haline bakarak dünyanın barış içinde olduğunu ve insan türünün devamında sorun olmadığını söylemek mümkün değil.
Bir daha böyle bir uyarıyı kimden ve ne zaman alırız? Bilmiyoruz.
Bildiğimiz dünya barışının tehlikede olduğu dolayısıyla insan türünün de tehlikede olduğudur.
Bu nedenle alınacak her bir kararın daha önce hiç olmadığı kadar dikkatli değerlendirilerek alınması gerekiyor.
***
Geçtiğimiz gün CHP ve AKP liderleri; Kılıçdaroğlu ile Davutoğlu koalisyon görüşmeleri kapsamında ikinci kez bir araya geldi. Her iki lider komisyonlar tarafından yürütülen koalisyon çalışmalarını genel başkan düzeyinde değerlendirdi.
Perşembe ya da Cuma günü her iki lider koalisyon konusunda nihaî kararlarını açıklayacaklar.
Bir karar verecekler.
Siyasiler sorumluluklarının farkında.
Bu nedenle koalisyon konusunda, nihaî karar öncesinde kamu vicdanı ve sağduyusuna yönelik açıklamalar yapıldı.
CHP sözcüsü Haluk Koç, ülkenin menfaati için birçok konuda anlaşıldığını, parti çıkarlarının ülke çıkarlarından önde olamayacağını dile getirirken, Ömer Çelik’ten Koç’un sözlerini tamamlayan türde ifadeler geldi. Çelik, Türkiye’nin iki zıt akımının bir araya gelmesinin Türk siyasî hayatı için başlı başına bir kazanım olduğunu, zıt kutupların her konuda anlaşmasının tarihin sonu olacağını söyledi.
Her iki siyasetçi uzlaşmak için ‘elimizden geleni yapıyoruz’ demeye getirdi.
***
Siyasilerin bu süreçte koalisyon ihtimalini ‘imkânsız gören anlayıştan’ kendilerini kurtarmaları gerekiyor.
Zira bu şartlarda başka seçenek yok.
Ya koalisyon kurulacak ya da seçime gidilecek.
Ancak bu süreçte koalisyonu ‘imkânsız’ gören, parti politikalarını toplumsal barışın üzerinde tutan, uzlaşma zemininden uzaklaşan siyasi zihniyet mutlaka sandıkta cezalandırılacaktır.
Bir tespitle sonlayalım.
1961’de Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamından iki ay sonra üstelik Adalet Partililerin darbenin arkasında İsmet İnönü ve CHP’nin olduğuna inandıkları bir süreçte, zor yıllarda kurulan CHP-Adalet Partisi koalisyonu (!)
1974’te kurulan CHP-MSP,
1991’de kurulan DYP-SHP,
1996’da kurulan RP-DYP koalisyonlarının hepsi; ‘imkânsız’ olarak görülen koalisyonlardı.
Ancak ortada “memleket meselesi” diye bir gerçek vardı.