Statüko yazıları ve diğer yazıların yayınlanmasının ardından “ne yapmak” istediğimle ilgili çok sayıda soru yöneltildi. Takdir ve eleştiri yine yan yana geldi. Aynı Suç ve Ceza da olduğu gibi. Bana yöneltilen soruların çoğunluğu CHP’lilere ait. Tüm sorulara açıklık getirelim. Tüm bu yazdıklarımla ben; “siyaseti kendi zeminine çekmeye çalışıyorum”. Tam olarak yapmak istediğim şey bu. Başka zeminlere kaydırılan siyaseti kendi zeminine çekmeye çabalıyorum. Başarılı olup olamayacağımızı zaman gösterecek. Bizim ki; teşhisi çok önceden, sosyologlar ve bilim insanları tarafından konulan bu kent hastalığına, doktor gelinceye kadar hayatta kalmasını sağlamak amacıyla yapılmış ilk yardım müdahelesi…Yapmasak hastayı kaybedecektik.
“Ortada bir sistem var ve statüko bu sistemin korunması için tüm siyasi oluşumları kullanıyor. Statüko su başlarını tutmuş. Yangın da ilk kurtarılacakların listesi gibi, kentin en işlek caddesine statüko’dan kurtarılacak olanların listesini yapsak, bu listenin başında siyasi partiler yer alır” diye düşündüğümü önceden de yazmıştım. Bunu hakaret olarak algılayan parti yöneticilerinin sinkaf’lı sözlerini ciddiye almadan yine ve yeniden belirtelim. Siyaset, farklı zeminden kurtulup mutlaka kendi zemininde yapılmalı . Siyaset kendi zeminin de yapılmazsa neler olur, onu anlatmamız gerekiyor. Statüko etkeniyle çözümü başka yerlerde aramak siyaseti ve siyasetçiyi çözümsüz hale getiriyor. Statüko, siyaseti kendi zemininden çok uzaklara taşıyor, erişilmesini zorlaştırıyor. Bir kemirgen gibi partilerin içini boşaltıyor. İçi boşalan siyaset olgusu, halktan uzaklaştırılıp elit ve imtiyazlılara hizmet öncelikli duruma geliyor. Suni olarak derinlik ve asalet tanımlaması geliştirilip, payelendirme mekanizması kuruluyor. Kongrelerde, bu hizmetin devamını sağlayacak, biat kültüründen gelme, emanetçi kadrolar tercih ediliyor. Arada kontrol edemedikleri de oluyor ancak onlar da, bir sonraki süreçte hadım ediliyor. Siyaseti kendi zemininden uzaklaştıran statüko, bununla da kalmıyor. Partileri birbirinden çok net ayrıştıran ideolojik söylemleri de sıradan ve önemsiz hale getiriyor. Parti tüzükleri, programları parti teşkilatlarının raflarında tozlanmaya bırakılıp, “tüzüğe ve programa ne gerek var! hepimiz Muğlalı’lıyız, bize tüzük, müzük gerekmez, Muğlalı’ya tüzük, program sökmez” algısı yaratılıyor, efelik duygusu parlatılıyor. Cumhuriyet, laiklik, ulusalcılık algısı ve söylemiyle hareket edip, özelleştirmeye kapı açılıyor ve liberal ekonominin kente giriş vizesi veriliyor. Daima ön seçim isteniyor ancak istemeye istemeye de atama listelerinin ilk sıralarında statükonun belirlediği isimler yer alıyor. Siyasi Partilerin genel merkezlerinde otağı kuran statüko’nun il temsilciliklerini açılıyor, parti tabanının genleriyle oynanıyor. Merkez sağdan, merkez sola köprü kuruluyor, “kentin hayrına ittifak” adı taşıyan köprüden hamili kartla geçiliyor. Statükoya rağmen, keskin ve ideolojik söylemlerde bulunan siyasetçilerin yaptıkları açıklamalar “talihsizlik” olarak nitelendiriliyor. Her şeyi Muğla için yapan statüko, siyasetçilerin biri birini eleştirme hakkını ellerinden alıyor, çatlak ve arıza ses istemediği için, hümanizma’yı devreye sokuyor. Bütün insanları, bütün partileri kardeş türküler de halaya davet ediyor. Zurna’yı Dibekderesi’nden getirtip, peşrev yaptırıyor…
Farklı siyasi partilerden kendi meşrebine uygun partnerler ve çözüm ortakları buluyor, bunun da kent iç demokrasi olarak algılanmasını sağlıyor. Seçimin en önemli argümanı olan değişimi bildirgelerden çıkarıyor. “Değiştirmeme” üstüne söylem ve politikalar geliştirip, halka ve siyasetçiye yutturuyor. Yaz, yaz bitmez…
Siyaset zemininde yapılmazsa, partiye, partiliye, seçmenine ve seçilenine hizmet etmiyor. Kentin siyaset olgusunda yer alan tüm siyasi partilerin üzerine inşa edilen statik yapının ustaları bu kez yakayı ele verdiler. İşte bütün gayretimiz bunun için, siyaseti bu karanlık ve statik yapının elinden kurtarıp, kendi zeminine çekmek için…
Karanlıktan korkan gece yola çıkmasın. Ben karanlığı bilerek yola çıktım ve karanlıktan korkmadığımı özellikle belirtmek isterim. Teşhisini çok önceden konulmuş bu kent hastalığından kurtulmak için ısrarla ve her fırsatta yazmaya devam edeceğim.