Sanatın siyaset ile uyumsuzluğunu oluşturan nedenlerden birisi de, siyasetin kendini yalnızca bir doğru olarak öne sürmesidir. Bu nedenle siyasal düşünce ve siyasetçi kendi doğrusundan ayrılmaz. Oysa sanat ve özellikle edebiyat, yarattığı özerk alan içinde, sürekli olarak kendisini dışarıya açık tutarak var olur. Sanat bu nedenle eleştirisel doğasını hiç kaybetmez. 
***
Kent Yazıları ile topluma yansıyan eleştirisel boyutun altında sanatla olan ilişkimiz yatıyor. Bizi siyaseten var eden sosyalist ideoloji bize bir estetik yaratma olanağı sağlasa da biz eleştirisel doğamızı asıl sanattan alırız. Nitelikli okuma biçimine dönüşmemiz, yazılarımızı oluşturan sözcüklerin görselleşmesi sanatın bizde yarattığı bir etkidir. Bizim temelimizi sanatın yarattığı özerklik ve gerçeğe olan bağımlılık oluşturuyor.
***
İçinde yaşadığımız bu süreçte de siyaset katı, sanat ise eleştirisel. Bu gerçek, bir kent yazarı olarak bizi zaman zaman kışkırtıyor. Yaşadıklarımıza bu pencereden bakıyor, değerlendiriyor ve kaleme alıyoruz.  Bu aralar siyasetçilerin yaşadığı siyasi şehveti de bu kapsamda görüyoruz.
***
Yukarıda yer alan “Siyasi Şehvet” tanımlaması ne anlama geliyor? Bunu siyasi bir dille değil sanat diliyle açıklayalım. Sanat siyasi şehveti; “Siyasetin ya da siyasetçinin kendisini topluma karşı estetize sunmak amacı ile sanatın biçimlerinden yararlanması” olarak açıklıyor. Yöntem ve uygulamaları ile siyaseten kendini topluma kabul ettiremeyen siyasetçi, sanatın yapım biçimlerinden yararlanarak kendini toplum gözünde meşrulaştırabilir mi? Kalıcı bir meşruluk yaratmasa da bu mümkün. Ama sanat dilinde buna sahtecilik deniliyor.
***
Bu yöntem ikinci dünya savaşı sonrasının yöntemi olarak biliniyor. İkinci dünya savaşı sonrasında kendini estetize ederek sunan, sanatın yapım biçimlerinden yararlanan ve kendini bu yolla dışa vuran çok sayıda siyasetçi bulunuyor. Bu tür siyasetçilerin isimlerini günümüz siyasetçileri ile kıyaslanma olanağı sağlamaması adına yazmayı uygun görmüyoruz. “Kapitalizmin beyaz ulus bilinci, sosyalizmin ulus kültürünün ardına sığındığı yıllarda sanat ve edebiyat içinde zorunlu temsil arayışı” 1940’lı, 50’li  yılların modeli ve ne yazık biz o dönemi yaşıyoruz.
***
Siyasetçinin zoru ile sanat; siyasi bir meşruluk sağlayabilir mi? Tabi ki sağlayamaz. Siyasetçi zaman zaman sanatı kullanabilir ancak sanatın ve özellikle edebiyatın yarattığı özerk alanı hiçbir zaman kuşatamaz. Bundan dolayı bir siyasetçi kerelerce seçilme şansına erişemez. Sanat ve edebiyatın gayreti özerk bir alan içindir, özgürlükler içindir. Bu nedenle sanat asla siyasetçinin seçilebilme gayretine dönüşmez. Sanatın ve özellikle edebiyatın, eleştiriyi reddeden bir siyasetçiye kazandırabileceği bir şey yoktur. Siyaset katı, sanat ise eleştiriseldir.
***
Jacques Ranciere, sanat ve siyaset ilişkisini bize “Sanat, toplumsal ve siyasi meselelerle ilgili mesajlar ve duygular ileterek siyasi olmaz. Toplumsal yapıları, çatışmaları ya da kimlikleri yansıtma biçimiyle de siyasi olmaz. Tam da bu işlevlere aldığı mesafe yoluyla siyasi olur” şeklinde açıklar.
***
Bu bakış açısı ile değerlendirmek gerekirse sanat ile siyaset arasındaki ilişki sunidir, sahtedir. Ancak biz bu  türden suni ilişkileri kırabilen kentlerin var olduğunu da biliyoruz. Sanata ve sanatçıya sağladığı olanaklar ile bu kentler, diğerlerinden çok daha modern bir kimliğe sahipler. Kentlerin modernliği üzerine kimse bizi kandırmaya kalkmasın. Biz modernliğimizin sanata ve sanatçıya sağladığımız olanaklar kadar olduğunu biliyoruz.
***
Sanata ve sanatçıya özgür bir yaşam alanı sağlanmamışken, sanat adına yapılanlar bir kermes düzeyini geçememişken, sanat ve edebiyat adına yapılanlar sıradan insanların görgüsüne, algısına  ve bilgisine bırakılmışken “kent ve sanat” ilişkisinden söz edilemez.
***
Kimse hikaye anlatmasın, kimse mazeret ve gerekçe üretmesin. Bir kez daha yineleyelim. Siyasetin ya da siyasetçinin kendisini topluma karşı estetize sunmak amacı ile sanatın biçimlerinden yararlanması siyasi bir şehvettir. Yöntem ve uygulamaları ile siyaseten kendini topluma kabul ettiremeyen siyasetçi, sanatın yapım biçimlerinden yararlanarak kendini toplum gözünde meşrulaştıramaz. Siyasetçinin zoru ile sanat; toplumda bir kabul görme sağlamaz, siyasetçiye siyasi zeminde bir meşruluk ve öncelik sağlamaz. Çünkü benim bildiğim sanat kimseye torpil yapmaz.