Bir konuyu netleştirelim.
Partinin Genel Başkanı olarak Kılıçdaroğlu, “Taşeronlaşma 12 Eylül ürünüdür, taşeronlaşmaya CHP iktidarında son vereceğiz” derken, yine aynı partinin belediye başkanının taşeron işçi çalıştırması siyasi anlamda bir iç çelişkidir.
Görmezlikten gelinemez…
Genel Başkan sıfatıyla Kılıçdaroğlu bu konuda daha önce yaptığı açıklamalarında CHP iktidarında taşeron işçiliğe son vereceklerini, bu kapsamda çalışanların kadrolu, sendikalı işçi statüsüne kavuşacağını söylemişti.
Birkaç yıl önce de Gebze’de;
“Taşeronlaşmaya Dur De” mitingi düzenlemişti.
Bu mitingde neler söylediğini yeniden hatırlatalım, hafızamızı tazeleyelim.
Kılıçdaroğlu “Taşeron aracılığıyla işçi çalıştırma uygulaması 12 Eylül ürünlerinden birisidir. Örgütlü topluma karşı çıkan 12 Eylül, sendikacılığa da karşıydı. Farklı bir yöntem geliştirdiler, taşeron aracılığıyla işçi istihdam etmeye başladılar” ifadesini kullanarak, taşeron işçilikte en büyük istihdam olanağını kamunun yarattığını kaydetmiş, TBMM’den, bakanlıklara kadar her yerde taşeron işçi çalıştırıldığının altını çizmişti.
Taşeronluk sisteminin işçiyi asgari ücrete mahkum ettiğini, grev, sendika ve toplu sözleşme hakkından mahrum bıraktığını belirten Kılıçdaroğlu, “Çağdaş Kölelik” olarak nitelendirdiği bu sisteme CHP iktidarında son vereceklerini şu sözlerle açıklamıştı.
“Taşeron işçisi kardeşlerim unutmasınlar, sayıları milyonu aştı. Biz taşeronluğa son vereceğiz, ‘taşeronluk sürsün’ diyen Adalet ve kalkınma Partisi’dir. Biz her çalışanın İş Yasası’na tabi olmasını, örgütlenmesini isteriz, örgütlenmeye karşı olan Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Biz herkesin iş güvencesi olsun isteriz, iş güvencesini tırpanlayan Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Her taşeron işçisi CHP’nin iktidarında, yani onların, emeğin iktidarın görecekler ki taşeron işçiliğe son vereceğiz. Hepsi devlette kadrolu, sendikalı işçi olacak, haklarını teslim edeceğiz”…
Kılıçdaroğlu, açıklamasında taşeron işçilerin kadrolu hale getirilmesinin maddi yük getirmeyeceğini de savunmuş, bu kapsamdaki herkesin uluslararası çalışma örgütünün kurallarına göre istihdam edileceğini, çağdaş kölelik düzenine karşı çıkacaklarını sözlerine eklemişti.
O süreçte örgütlerine taşeron işçiliğin çok iyi anlatılması talimatı veren Kılıçdaroğlu, “Neden benim hakkımı CHP savunuyor?” sorusuyla karşılaşılması halinde; “Senin sendikalı olmanı, örgütlü olmanı sağlayan, grevli toplu sözleşmeli hakkı getiren de CHP’dir. Onun için senin hakkını savunacağız” yanıtının verilmesini istemişti.
Ama laf torbayı doldurmadı.
Bu süreçte CHP; ne iktidar oldu, ne de taşeronlaşmaya son verebildi.
Bırakın sona vermeyi, taşeron işçilerin hakkını bile savunamadı.
Savunmuş olsaydı, işe CHP’li belediyelerden başlardı.
Sonuçta CHP, belediyelerde taşeron işçi olarak çalışanların haklarını savunamadı, yaralarını saramadı.
Muğla Belediyesi başta olmak üzere birçok CHP’li belediye bu süreçte taşeron işçi çalıştırmaya devam etti. Sözleşmelerini yenileyerek taşeronlaşmanın ömrünü uzattı, taşeronların değirmene su taşıdı.
Geçtiğimiz gün bu köşede yayınladığımız “Taşeron İşçi” yazısına yüksek siyasetten bir uyarı geldi.
Uyarı; Taşeron işçi uygulamasında siyasi bir iç çelişkinin sahibi olarak CHP ve Kılıçdaroğlu’nun bu iç çelişkiyi sona erdirmek adına söylem değişikliğine gittiği yönündeydi.
Birileri kendisini uyarmış olacak ki; Kılıçdaroğlu’da belediyelerde çalışabilecek norm kadro sayısının 5393 sayılı belediyeler kanunuyla belirlendiğini, personel sayısının masrafları azaltmak için belediyelerin taşeron işçi çalıştırmaya mecbur bırakıldığını söylemeye başlamış.
Yani Kılıçdaroğlu bu konuda topu yasaya atmış.
Yeni CHP söylemine göre; Taşeron işçi uygulamasını değiştirmek, işçi köleliğine son vermek için CHP’nin ‘yasa yapar’ duruma gelmesi yani iktidar olması gerekiyor.
Yani taşeron işçi; Haklarının savunulması için CHP’nin iktidar olmasını bekleyecek?
Asgari ücretle yaşam koşulları altında ezilen, var olmaya çalışan işçilerin o kadar vakti var mı?
Bize göre yok.
Ama ortada göz ardı edilen bir gerçek var.
Muğla artık büyükşehir statüsünde ve büyükler liginde.
Yani Muğla’nın yerel yönetim statüsü değişti.
Büyükşehir yasası yerel yönetimlere çok büyük yetkiler ve kaynak sağladı.
Yasaya göre; Büyükşehir Belediyeleri kendi şirketlerini kurabiliyor, işçi istihdamını bu şirketlerde sağlayabiliyor.
Bu sorunun nasıl aşılacağı konusundaki ipuçlarını geçtiğimiz gün CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Sarıgül verdi.
Sarıgül katıldığı bir televizyon programında şunları söyledi.
“Taşeron işçiliğe son vereceğim. Bir CHP’li olarak bu benim görevim. Taşeron işçilerimizi zaman içerisinde kademeli olarak kadroya alacağım. Şişli’de yaptım, büyükşehirde de yapacağım. Memurlarla da sözleşme yapacağım”…
Taşeron işçilik konusunda İstanbul’un ne yapacağını biliyoruz.
Sarıgül eğer sandıktan çıkarsa (!) mutlaka dediğini de yapar.
Hiçbir şüphemiz yok…
Peki CHP Muğla’da 30 Mart yerel seçimlerinden zaferle çıkarsa?
Yetkilerle donatılmış Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Dr. Osman Gürün taşeron işçiler konusunda ne yapacak?
Bunu biliyor muyuz?
Büyükşehir statüsünün kendisine sağladığı yetkilerle Dr. Osman Gürün taşeron işçiler konusunda ne yapacak? Bir CHP’li olarak partisinin taşeron işçi konusundaki sözünün arkasında duracak mı?
Yoksa yine “Emsal teşkil eder” diyerek, taşeron işçi çalıştırmaya devam mı edecek?
Eğer böyle yaparsa (!)
CHP yüksek siyaseti Dr. Osman Gürün’e;
CHP olmanın ilkelerini, sosyal demokrat prensipleri ve yöntemleri hatırlatacak mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Muğla mitingini ve söylemlerini yarına bırakalım.