Üniversite/kent ilişkilenmesini konu alan köşe yazılarımızın üniversitenin akademik kadroları tarafından bir kent eylemi olarak algılanması bizi doğru ve bilimsel bir tercihe doğru yönlendiriyor. Doğrudur! Üniversite/kent ilişkilenmesi “bir kent eylemidir”. Bu eylemin bilincini oluşturan, bilimsel çalışmaları ve araştırmaları ile biz okurlarına ve bilim dünyasına kazandıran Sevgili Hocamız Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan’dır. Gündoğan Hocamızın; “Eylem, varlığın yeni bir mükemmelliğe doğru yöneldiği sınıra varlığı taşıyan bir fiil olarak ortaya çıkar. Her eylem, daha mükemmel bir eylemin ortaya çıkmasına zemin hazırlar ve varlığı mükemmelliğe taşır. Bunun içindir ki ‘her eylem mükemmelliğe, daha mükemmel bir eyleme duyulan bir özlemdir’. Bu açıdan eylem, bizi büyütür ve bizi kendimizden çıkararak kendimizi aşmamızı sağlar. Eylem sayesinde kendimizi aşmak, eylemin merkezindeki doğuştan iradenin bireyin dışına taşınması demektir. ‘Bir amaç tespit etmeden, sadece eylemde bulunmak için eylemde bulunulamayacağından’ kendisini arayan irade, kendi bireysel alanının dışına daha yüce bir amaca doğru yönelmelidir. Çünkü ‘bireysel bilinç, kendisi bilsin veya bilmesin, evrensel bir bilinçtir” tanımlaması da bizim hareket noktamızdır.
***
Bir gazeteci olarak üniversite/kent ilişkilenmesinde, üniversitenin kentte oluşturduğu her türlü sosyal ve ekonomik değerlerin peşine değil ürettiği bilimsel değerlerin daha kıymetli olduğuna inanan bir görüşün sahibi olduğumuz artık anlaşılsın. Üniversite/kent ilişkilenmesinde; yerel yönetimin, bürokrasinin, meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının, merkezi idarenin, toplumun ve bireylerin bakış açısının dışında duran bu kişisel bakış açısı ile “üniversiteye doğru bakmak” olgusunu yaratmaya çalıştığımız unutulmasın. Günlerdir üniversite/kent ilişkilenmesini sorgulayan ve çözüm arayan bir kentli olarak “üniversiteye doğru bakmanın” hem üniversiteye hem de kente anlatılması gerektiği inancını taşıyoruz. Yüzlerce akademisyenin “mücevher” değeri taşıyan bilimsel çalışmalarını kentin ekonomik temellerini oluşturan kira gelirlerinin, yaz okullarının çok üstünde görmemiz ve bu bilgi ile toplumun sosyal politikalarının oluşmasını sağlamak isteyişimiz bu anlayışımızın göstergesidir, somut ürünüdür. Bilimsel temeli olmayan, bilimsellik taşımayan hiçbir ilişkinin ve hizmetin toplum ve bireyler için bir anlamı olmadığını biliyoruz. Üniversite/kent ilişkilenmesini “sosyolojik tabanlı bir sorun” olarak görmemiz bu yüzdendir.
***
Yaklaşık 20 yıl önce üniversite/kent ilişkilenmesi tasarlayanlar bu ilişkiyi sosyolojik temeller üzerine, bilimin gerekleri üzerine inşa etmiş olsalardı bugün üniversite/kent ilişkilenmesinde birbirinden kopuk bir süreç ve ayrışma yaşanmayabilirdi. Bu amaçla üniversite yönetimi tarafından kentle ilişkilenmek görevini üstlenmiş ve bu ilişkiyi sağlama adına biz yazar çizerlere yönelik ortak projeler üretmeye soyunan yöneticilerin davetkâr ve iyi niyetli çabalarına saygı duyuyor ve onlara buradan bir öneride bulunuyoruz. Lütfen bu işi; sahibine, toplum bilimcilere, sosyologlara ve felsefecilere bırakın. Bu ilişkilenmeyi planlamak onların işi. Kent olarak biz; yöneticilerin dilek ve temennileri üzerine, suni ve derinliği olmayan bir ilişkilenme istemiyoruz. Biz kentliler için hala; “kurucu irade sosyal bilimlerdir” ve artık biz sosyal bilimlerden kent olarak faydalanmak, payımıza düşeni almak istiyoruz. Kurucu iradenin 20 yıl önce yapması gereken “eğitimin toplumsal koşulları, ekonominin toplum içindeki yeri, siyaset, aile, hukuk, sanat, spor, din” gibi olguların yeniden şekillenmesini istiyoruz. Gecikmeli de olsa bu fırsat M kapısına dayandı. Kent olarak biz; bilimsel temele dayanan üniversiteden; kentte yaşanacak değişimin tasarımında onu çözüm ortağı olarak görmek istiyoruz. Biz; “üniversiteye doğru bakmayı”, üniversite de; “kente doğru bakmayı” öğrenebilir. Bir toplumun meydana gelişini, gelişmesini, toplum farklı kesimlerin de görülen sosyal olayları, sosyal kurumları, sosyal ilişkileri, sosyal yapı özelliklerini ve bu yapıda ortaya çıkabilecek değişme eğilimlerini birlikte ele alabilir, sıkı bir etkileşimin ve iş bölümünün paydaşı olabiliriz. Bunları yapabiliriz.
20. Kuruluş yıldönümünde Bakanlar Kurulu kararı ile “Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi” olarak ismi değişen üniversitede bu değişimin derinliğini tamamlayacak tek unsur; kentle, toplumla ve bu topraklarla olan ilişkisidir. Üniversitenin kurucu iradesi sosyal bilimler “değişiminde iradesini” oluşturabilir. 20 yıllık “sürer durumcu”lara rağmen bunu yapabiliriz. “Üniversiteye doğru bakmak, kente doğru bakmak ve bu yazıyı doğru anlamakla işe başlayabiliriz”…