Siyasi partilerin neredeyse tamamı propaganda sürecini toplu hareket etme yöntemiyle sürdürüyor.
Partilerin milletvekili adayları il ve ilçe yöneticileri ile birlikte hareket ediyor.
Bu süreçte resmen, toplu tanıtım yapılıyor.
Nereye bakarsanız bakın, başınızı nereye çevirirseniz çevirin bunu görmek mümkün.
Sanıyoruz bu bir yöntem ve sanıyoruz ki toplu propaganda siyasete daha ucuza mal oluyor.
Siyasette iş artık ‘ucuz etin yahnisine’ kadar gidiyor.
***
Bu toplu ziyaretlerden biz basın mensuplarına yansıyan haberler ise evlere şenlik.
Haberleri gördükçe; ‘ya siyaset tamamen dibe vurdu (!) ya da milletvekili adaylarının topluma söyleyecek sözü yok’ diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Aday ziyaretlerinden gelen ve siyasetten sayılan “Biber yeşildir ve sivridir” türündeki açıklamalar bu nedenle gazetelerde yer almıyor.
Sosyal medya siyaseti bu süreci tamamen teslim almış durumda.
Ak Partililere Ak Parti’yi,
CHP’lilere CHP’yi,
MHP’lilere MHP’yi anlat.
Sağdan sağ 20, soldan say 25 kişiyle fotoğraf çektir,
At sosyal medyaya; iş bitsin.
Her açıdan kötü bir propaganda döneminden geçiyoruz.
***
Seçimlere 40 gün kaldı ancak henüz siyasetten, milletvekili adaylarından toplumda algı yaratacak, seçmeni heyecanlandıracak bir açıklama gelmedi.
Bu süreçte kimsenin ama hiç kimsenin bir programdan, projeden bahsetmemesi oldukça ilginç.
Ortada partilerin ilçe ve belde teşkilatlarını, arada bir muhtarları ziyaretinden başka bir şey yok.
Sık ziyaret, muhtarları şaşkına çevirmiş durumda.
Siyaset, tarihte görülmediği ölçüde kısırlaştı, özensizleşti.
Belki bu nedenle büyükşehir belediyesi makam aracı ‘Mercedes’, Ak Parti Büyükşehir Belediye Meclisi Grup Başkan Vekili Gültekin Akça’nın ‘zayıf karne’ açıklaması seçimin en önemli argümanına dönüştü.
Bir de Hasan Özyer’in başkanlık sistemine yönelik açıklaması.
Özyer açıklamasında parlamenter sistemi mi, yoksa başkanlık sistemini mi savunuyor?
Bir türlü anlaşılamadı.
Üç olay dışında toplumda hatırlanan, karşılık bulan bir eylem ya da söylem yok.
Bu süreçte kim ne yapıyor, kim söylüyor? bilmiyoruz.
Kesin olan şey;
Günümüz siyasetinin politika üretme görevini yerine getirmediği…
Siyasetin yedi veren topraklarından birisi olan Muğla toprağı; kurumuş, kurutulmuş durumda.
Gazal olmuş bir topraktan ürün alınır mı? Bilmiyoruz.
Bildiğimiz; seçimin merkezinde, temel prensibinde yine halk yok ve biz berbat bir durumdayız.
***
Ege’li illere baktık; “Acaba oralarda da durum nasıl?” diye.
Gördük ki İzmir’de, Aydın’da, Denizli’de adaylar aktif.
Manisa’da aynı…
Oralarda bizimkinin aksine çatır çatır siyaset yapılıyor.
Oralarda programlar hatta projeler tartışılıyor.
Bizde ise tartışmadan kaçılıyor.
Eleştiri reddediliyor ve buna ‘seviyeli seçim’ deniliyor.
***
Konformist anlayışın ürünü olan ‘seviyeli’ seçimin koşulları belli.
Seçmen; mayıncı katırıdır.
Tartışmanın ve eleştirinin her türü; yasaktır.
Ortada var olan tek proje;
Belirlenenlerin seçilmesi (!)
Ve kentsel vesayetin devamını sağlamaktır…
***
Seçimlere 40 gün kaldı.
İnancımız o ki 20 günde kalsa,
2 günde kalsa;
Burada bir şey değişmeyecek.
Görünen o ki ekmek istemez, su istemez Muğla seçmeni, kent vesayetini korumaya devam edecek…