Ahlaken yanlış olan, siyasi açıdan da doğru olamaz. Siyaset yapılış itibariyle türlü terbiyesizlikleri ve ihanetleri içinde barındırsa da siyasetin asıl oturması gereken temeli ahlaktır. Ahlaklı bir adam siyasetini ahlaksızlık üzerine kuramaz. Ancak “ahlaksız” olanı siyasetini bu anlayışına göre şekillendirir. Bir adam çok rahat yalan söylüyorsa mutlaka siyasetini de yalanlar üzerine kurar ve bu yalanla çevresini örgüler. Bu örgü ile teşkilat yalan beyanlara dayalı olarak yöneticisine geçici de olsa bir olanak sağlayabilir ancak bu olanak sonsuz değildir. Yalan erbabı “mum ve yatsı” ikileminde er yada geç mutlaka yakayı ele verir. Siyaset ve yalan ilişkisinde ilk sırada seçmene söylenen yalan yer alır. Siyasetçi seçmenin oyunu alabilmek ve seçilebilmek adına yalan söyleyip onu kandırabilir. Bu yalan türüne sandık başına giden her seçmen bir gün mutlaka tanık olacaktır. Siyasetçi seçmenine yalan söyleyebilir. Varlığını bunun üzerine kurabilir. Seçmene bir kez bile yalan söyleyen sonuçta onu kandırmış ve bu vesile ile de bir kereliğine seçilmiş olur. Siyaset yalan ilişkisinde ikinci sırada siyasetçinin yol arkadaşına, dava arkadaşına söylediği yalan türü yer alır. Siyasetçinin ve yalanın bu türü seçmene söylenen yalandan daha tehlikelidir. Siyasetçinin yol arkadaşına, dava arkadaşlarına kendisi ile yetkisi ile söylediği yalan türü “mum ve yatsı” ikilemiyle açıklanamaz. Bu yalandan öte bir iştir, buna riya denilir.
Riya; “İnandığı gibi, düşündüğü gibi davranmamak, özü sözü bir olmama huyudur, ikiyüzlülüktür.” Riya içinde olan bir siyasetçi, türünün en kötüsü ve en zararlısıdır. Yetkisini ve konumunu korumak adına kendi partisine, partilisine, teşkilatına yalan söyleyen bir siyasetçi “ahlaken yanlış olanın, siyaseten de doğru olmayacağı” gerçeğine yüzünü dönmüş, varlığını sürdürmek adına riya içerisinde kaybolmuş zavallı bir türdür. Yalancının teorik ve ideolojik bir zemini yoktur. Dolayısıyla yalan üzerine kurgulanan her şey gibi yalancının elinde şekillenmiş siyasetin de teorik ve ideolojik bir yanı bulunmaz. Dünyanın bütün coğrafyalarında yalan söyleyene ahlaksız olarak bakılır. Ahlak içgüdüsel bir davranış türüdür, ahlaksızlık ve ona dayalı geliştirilen her unsur gibi ahlaksızlık üzerine kurgulanan siyaset kendi yapısında travmalara yol açabilir. Yalana dayalı oluşan bu travma sonucu siyaset, ahlakı oluşturan genel değerlere uygun bir eylem biçimi olmaktan uzaklaşır. Çünkü bir değerler bütünü olarak nitelendirilen siyaset iyiyi gerçekleştirmeyi amaç edinen eylem türüdür. Ahlak, insanı kendinden çıkaran ve başkalarının dünyasına onu bağlayan daha üst bir amaçtır. Bu kadar tanımlanın ardından etrafımıza bir bakalım. Kimin yalan söylediği ya da kimlerin siyaseti yalan ve kandırmaca üstüne kurduğuna bir göz atalım. Çok fazla olmasa da bu bakış açısına dayalı olarak mutlaka herkesin bir ya da birkaç isme ulaşabileceği görülecektir. Yalan üzerine inşa edilmiş, riya ile sarmalanmış bir siyasi yapının lider kadrolarda yer alması siyasetin en büyük sorunlarından birisidir. Bu tür bir yapının içinde ne teorik, ne ideolojik bir zemin aranamaz. Böyle bir teşkilat yapısının, teşkilatına, siyasete ve toplumun sosyal politikalarına faydası olamaz. Bir kez daha belirtelim. Ahlaken yanlış olan, siyasi açıdan da doğru olamaz. Siyasi varlığını Ankara rüzgarı ve genel merkez yalanları ile süsleyen siyasetçilerin mumu yatsıya kadardır.