6360 Sayılı Büyükşehir Yasasıyla kent yönetimi değişti.
Yasanın gerekçeleri, yasanın getirdiği kent yönetim şeklinin gerisinde kaldı.
Değişiklik sistematik olarak devreye girdi.
Biliyorsunuz tüm dönemlerde yerel yönetimler siyasetin ilgi odağı. Ayrıca siyasi erkinde meşruluğunu sağlıyor.
Yani yerel seçimlerin etkisi yerelde kalmıyor.
Kelebek etkisiyle yerel seçimler tıpkı Ak Parti örneğinde olduğu gibi genel siyaseti de etkileyerek belirleyen durumuna erişiyor.
Her ne kadar yerel siyaset, kentler üzerinde belirlenen politikalar üzerine kurgulanıyor gibi görünse de kentsel politikalar aslında genel siyasetinde belirleyeni oluyor.
Daha iyi bir kent, daha iyi yaşam koşulları gibi talepler sosyal ve ekonomik politikaları kendiliğinden oluşturup siyasetin önüne koyuyor. Siyasetçi bunu doğru okursa ortaya Ak Parti gerçeği gibi bir gerçek çıkıyor.
Ak Parti tarafından hazırlanan büyükşehir yasasının metropolitan alan ölçeği de işte bu gerekçeye dayanıyor.
Kabul etmek gerek; Büyükşehir yasasının yürürlüğe girmesinin ardından ülke yönetiminin paradigması (değerler dizisi) değişime uğradı.
Mart-Temmuz ayları arasında, bu beş aylık süreçte gördük ki; Tüm bölgeyi kapsayan yönetim anlayışı, makro politikaları adeta ortadan kaldırdı.
Büyükşehir yönetim modelinin hedeflediği hızlı dönüşüm bizde aynı anda hızlı bir kayba yol açtı. Kentin büyümesi, büyümenin il sınırlarına dayanması beraberinde yeni yönetim sorunlarının ortaya çıkmasını sağladı. Bu travmatik durum, büyükşehir belediyesine devredilmesi gereken taşınmazların merkezi otoritede bırakılmasıyla da devasa boyutlara ulaştı.
Büyükşehir yasası kenti büyütürken, sorunları da büyüttü. Oysa 6360 sayılı yasanın yeni bir yönetim sistematiği getireceği ve sorunların çözüleceği ifade edilmişti.
Bu nedenle büyükşehir olacak illerin sayıları arttırılmış, yönetim alanları il mülki sınırına kadar genişletilmiş, il özel idareleri kaldırılmıştı. Nüfusun yüzde 77’sine büyükşehir etiketi yapıştırarak sadece kentlerin değil, seçmenin de statüsü değiştirilmişti. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 70’si, yüzölçümünün 51’i anlamına geliyordu. Yasayla ilgili tartışmalar işte bu noktada çıkmıştı.
Yasanın içeriğini oluşturan ölçek düzenlemesinin yasaya uygunluğu (!)
Bölge-il yönetimi (!)
Yerel seçim sistemiyle ilgili uyarılar o süreçte yeteri kadar dikkate alınmadı.
Tartışıldı ama sadece seçilebilmek gayretiyle hareket eden siyaset tüm bunları dikkate almadı. Bugün yerelde ve genelde yeteri kadar tartışılmayan, dikkate alınmayan ölçek düzenlemeli yönetim modeli resmen uygulamaya başlandı.
Uygulamayla neyi kaybettiğini algılamayan yerel siyaset uzunca bir süre kayıplarını halkın şikâyet kutusuna koymayı yeğledi.
Ancak kayıpların oluşturduğu ekonomik değerlerin büyüklüğü karşısında yöntemini değiştirdi, yargıya gitti.
Kimilerine göre; 30 Mart 2014 yerel seçimleri sonrası uygulamaya geçilen yönetim modelini eleştirmek için henüz erken. Kimileri biraz daha beklenmesini salık verirken biz bir uzman önerisiyle sonlayalım.
“Büyükşehir yönetimlerinin yasaya kolay uyum sağlamaları, yaşanabilecek sorunların önlenebilmesi için belediyelerin yasaya dair algıları, uyum ve uygulama süreçlerini incelemek üzere yerel yöneticiler, kamu yönetimi uzmanları ve akademisyenlerden oluşan özel bir komisyon kurulmalı”…