“Öztürk, CHP’nin Milletvekili Adayı”
30 Mart 2014 yerel seçimlerine giderken, Türkiye gerilimi yüksek bir süreç yaşadı. 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun neden olduğu bu gerilim, neredeyse her gün kamuoyuna sunulan ‘tape’ler ile seçime kadar devam etti.
Gerilimin taraflarından biri, siyasetin olağan akışına müdahale ederek Tayyip Erdoğan’ın siyasî kariyerini sonlandırmak üzere bütün imkânlarını seferber eden CHP idi. CHP’nin bu süreçteki konumlanmasını tapeler üzerinden gerçekleştirdi. CHP siyaseti, siyaset dışından bir ‘gizli el’ marifetiyle dizayn etme girişimlerine karşı durmadı. Aksine bu durumdan bir siyasi yarar sağlama derdine düştü.
CHP’nin rakibinin içine düştüğü güç durumdan istifade etmek istemesi normal karşılanabilir. Ama en nihayetinde siyasetin zemininin kayması karşısında CHP içinden hiçbir ciddi itiraz gelmedi. Gülen Grubu- AK Parti geriliminin bu seçimlerin kaderi üzerindeki önceden tahmin edilmişti. Gezi eylemleri de CHP için bir avantaj yaratmıştı. Mart 2014 yerel seçimleri öncesinde CHP bir başka ideolojik avantajı önemli şehir merkezlerde gösterdiği aday tercihlerinde aradı. Söz konusu adayların elde edeceği sonuçlar hem CHP için hem de iktidar partisi için kuşkusuz kaderlerini tayin edecek gelişmelerdi. Ancak CHP’nin hesabı tutmadı.
CHP’nin 30 Mart yerel seçimleri öncesinde bu avantajlarının dışında önemli bir seçim başarısı elde etmesini zorlaştıran faktörler vardı ve bunların başında da CHP’nin bir devlet partisi hüviyetinden sıyrılmakta yaşadığı sıkıntı ve bununla ilişkili ‘negatif siyaset’ dili geliyordu. Sonuçta CHP, alternatif bir siyaset vizyonu üretmekte yetersiz kaldı, sadece sunulan çözümlere itiraz etmekle yetindi. Bu nedenle AK Parti tarafından ötekileştirildiğini düşünerek bir çıkış arayan geniş kitlelerin destek vereceği doğal bir alana dönüşemedi.
CHP’nin ikinci büyük dezavantajı parti içi iktidar mücadelesiydi. Hem tabanda hem de tavandaki güçlü ulusalcı hassasiyet sahipleri, her türlü değişim ihtimali karşısında direnç göstermişti. Bu durum yeni anayasa ve çözüm sürecinde net bir biçimde ortaya çıkmıştı. Ulusalcı hareket ülkenin temel sorunlarının çözmesine ve dönüşmesine kapı aralayacak hamlelere yapıcı bir destek sunmanın uzağında kaldı. Ulusalcılara göre; partinin halktaki izlenimi zarar görecekti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 30 Mart 2014 yerel seçimlerine giderken, parti içi iktidarını konsolide etmek için bölgesel tercihlerde bulundu. Kılıçdaroğlu bu tercihiyle bazı seçim bölgelerindeki mevcut belediye başkanlarını değiştirdi, bazı seçim bölgelerinin ön seçim isteğine karşın mevcut belediye başkanlarıyla seçime gitme kararı aldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MYK, Muğla’da tüm CHP örgütlerinin belediye başkan adaylarını ön seçimle, sandıkla belirleme isteğine karşın, mevcut belediye başkan adaylarıyla seçime gitmeyi parti içi iktidarını konsolide edecek bir yöntem olarak gördü. Muğla CHP örgütleri belediye başkan adaylarını, ön seçimle sandıkta belirlemek istiyordu. CHP yüksek siyasetinden bunun sözü de alınmıştı. Ancak Kılıçdaroğlu ve MYK, belediye başkan adaylarını ön seçim yerine atamayla belirlemişti. Bu süreçte CHP yerel örgütleriyle genel merkez ilişkileri İl Başkanı Mustafa Öztürk tarafından yürütülmüştü. CHP İl Başkanı Öztürk, belediye başkan adaylarının ön seçimle belirlenmesi yönünde örgütsel açıklamalar yapmış, örgütün takdirini kazanmıştı. Öztürk tabir yerindeyse ‘sıkı bir önseçimci’ görüntüsü çizmişti. Öztürk açıklamalarında örgütsel emek oranına, örgütsel geleneğe dikkat çekerek Muğla’nın bu konudaki kararlılığını Ankara’ya taşıdığını vurgulamıştı. Bunun yanında nihai kararı Ankara’nın vereceğine de dikkat çekmişti. Örgütün başı olarak Öztürk, ilçe danışma kurullarında alınan ön seçim kararını bizzat kendisi Muğla CHP örgütlerinin kararı olarak genel merkeze taşımış, ön seçim konusunda il başkanı olarak üzerine düşen görevi yapmıştı. İl Başkanı olarak Öztürk, ön seçim isteğinin takipçisi, kolluk nöbetçisiydi. Aday adaylığı sürecinde Öztürk, kamuoyuna böyle bir fotoğraf vermiş, kamuoyunda böyle bir algı yaratılmıştı. Bu algının yaratılmasında medya ile köşe yazarlarıyla olan ilişkiler sıcak tutulmuş, basının da güveni kazanılmıştı. Ancak CHP içerisinde bazı aday adayları CHP İl Başkanı Öztürk’ün ön seçim konusundaki ısrarının güvenilir olmadığına dikkat çeken açıklamalar yapmıştı. Öztürk’ün parti içi demokrasi isteği, ön seçimciliği tartışılmaya başlanmıştı. Aday adaylığı sürecinde Öztürk’ün birbiriyle çelişen açıklamaları işin tuzu biberi oldu. Önce; ön seçim ve sandık konusunda yüksek beklentinin sahibi olan aday adayları, ardından bu adaylara ait gruplar, ön seçim uygulamasının bir söylemden öteye geçmeyeceği tedirginliği yaşamaya başlamıştı. Aday belirleme yöntemine ilişkin açıklama bir türlü gelmiyor, iş uzadıkça uzuyordu. Sonuçta 2014 Mart yerel seçimleri öncesinde belediye başkan adaylarının büyük bir çoğunluğu atama yoluyla belirlendi. Bu süreçte CHP örgütlerinden beklenen tepki ne yazık ki gelmedi. CHP örgütlerinden beklenen tepkiler bireyselliği ve il sınırlarını aşamadı. Bodrum’un tepkisi Yokuşbaşı’nı, Milas’ın tepkisi Boğa Yokuşu’nu geçemedi. Belediye başkan aday adaylarının siyasi takımlarını oluşturan birçok meclis üyesi aday adayı seçilme gayretine ve hırsına yenik düştü. Atama adayların listelerine girmeye çalışma gayreti örgütsel tepkilerin önüne geçti. Küçük grupların tepkisizliği, bir diğeriyle buluştu, tepkisizlik halkası genişledi ve tüm örgütlere yansıdı. Sonuçta ön seçim isteyen, sandık konusunda direten CHP örgütleri bir araya gelemedi, örgütsel tepkiyi oluşturamadı. Bu konuda tek tepki; Musa Gökbel, Sezai Avşar, Sadettin Ünsal ve arkadaşları tarafından ön seçim isteğiyle yakılan Çoban Ateşi hareketinden geldi. Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı olarak 15 ayda 30 bin kilometre yol yapan, CHP örgütlerine büyükşehir yasasının içerdiği riskleri anlatan Musa Gökbel, tüm eleştiri yüklü açıklamalarına karşın CHP’nin yıkım taşeronluğuna soyunmadı. Başka siyasi partilerden gelen teklifleri geri çevirdi. Sadettin Ünsal, “Yönetim olarak örgütlere ön seçim sözü verdik ama sözümüzü tutamadık” diyerek il yönetim kurulu üyeliğinden istifa etti.
Sonuçta CHP’de ideolojik ve demokratik kaygılar, yerini ikbal ve istikbal kaygılarına bıraktı. 17 Aralık süreci işte tam da bu noktada geldi. Atama yöntemine karşın CHP’de oluşması beklenen ideolojik tepki kendisine yeni sahip bulmuştu. CHP yerel örgütlerinin ideolojik tepkisi el değiştirmiş, 17 Aralık süreciyle Erdoğan alerjisine dönüşmüştü. Bunun sonucunda da parti içi yüzleşme rafa kaldırıldı. CHP bir kaçı hariç atama belediye başkan adaylarıyla girdiği seçimlerden başarıyla çıktı, ildeki liderliğini korudu.
Birileri belediye başkan adaylarını bu sürecin büyük etkeni olarak görebilir. Ancak bize göre tüm bu sürecin başında belediye başkanları değil, Muğla CHP İl Başkanı Mustafa Öztürk var. Öztürk, 2014 yerel seçimlerine gidilen süreçte, tüm eleştirilere ve tüm engellemelere karşın kendi politikalarını uygulamış bir siyasetçi. Sonuçta ne olursa olsun, CHP örgütleri ve siyaset ne yaşarsa yaşasın, Mustafa Öztürk kendisini ve partisini seçimden başarıyla çıkarmasını bildi. CHP İl Başkanı olarak Mustafa Öztürk önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini rahat geçirecek. CHP’de parti içi yüzleşme bekleyenler biraz daha bekleyecekler. Mustafa Öztürk, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti içi iktidarını konsolide eden bir il başkanı olarak 2015 genel seçimlerinin en büyük favorisi. Bize göre; Öztürk milletvekili adayı….