YÜZDE 10 SEÇİM BARAJI
Seçim Yasası gereği seçimlerden bir yıl önce gerekli olan yasaların düzenlenmesi gerekiyor ve bu süreç Uyum Yasaları ve Milli Mutabakat komisyonları tarafından yürütülüyor.
Her iki komisyonda da hummalı çalışmalar yapılıyor.
Detaylar henüz paylaşılmasa da komisyonların çalışmasına ilişkin zaman zaman yetkililerden açıklama geliyor. Bunlardan ilki yüzde 10 seçim barajına ilişkin.
Yüzde 10 barajının korunması konusunda mutabakat oluştu.
Demokrasinin temsilde adalet olgusunu engelleyen yüzde 10 barajı ile Anayasa’da hiçbir madde yok. Baraj, 13 Haziran 1983 tarihli Milletvekili Seçimi Kanununun 33. maddesiyle getirildi ve Anayasa’nın geçici 15. maddesi gereğince anayasa yargısı denetimi dışında tutuldu. Baraj, seçim kültürümüze elbette bir günde yerleşmedi. 1982’ye kadar sekiz seçim geçirildi. 1961 seçimlerine d’Hondt sistemi ve bölge barajı getirildi. O tarihe kadar seçim kültürümüzde olası bir baraj söz konusu değildi.
1961 Anayasası sonrasındaki seçimlerin tamamı barajsız yapıldı. 1980’li yıllarda hükümet kurulmasına ilişkin yaşanan sıkıntılar, koalisyonlar, kurulan hükümetlerin kısa ömürlü olması seçim barajını gündeme getirdi.
Seçim barajına ilişkin en önemli gerekçe ‘Güneş Motel’ olayı idi.
5 Haziran 1977’de CHP seçimden zaferle çıkmış, 213 sandalye kazanmıştı ancak tek başına hükümet kuramıyordu. Bunun üzerine Adalet Partisi ile Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi 2. Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu. Ancak Aralık 1977’de yapılan yerel seçimleri CHP’nin kazanması siyasi dengeleri değiştirdi. Bu durumu fırsat gören CHP, Adalet Partisi’nden istifa eden 11 milletvekili ile görüştü. Görüşme basına sızınca görüşmelerin açık bir şekilde yapılmasına karar verildi. CHP İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil’in organizasyonuyla görüşmeler belediyeye ait Florya’daki Güneş Motel’de yapıldı. CHP Lideri Bülent Ecevit, 11 bağımsız milletvekiline, kuracağı hükümete destek karşılığında bakanlık önerdi. Vekillerden 10’u tekliği kabul etti. İktidar formülünü eline geçiren CHP, gensoru ile 31 Aralık 1977’de 2. Milliyetçi Cephe hükümetini devirdi. Ardından hükümeti kurdu ve kendisine destek veren 10 milletvekili yeni kurulan hükümette bakan oldu.
Sonrası malum, sonrası 1980…
Yüzde 10’luk seçim barajı ile istikrar sağlanmış olsa da baraj uygulaması temsilde adalet açısından bir zafiyet oluşturuyor.
Bu konuda yapılmış araştırmalara göre; 1987 yılında yüzde 19.5, 1991’de yüzde 0.5, 1995’te yüzde 14, 1999’da yüzde 18,5 ve 2002’de yüzde 45 oranında oy değerlendirme dışı kaldı.
Ülke barajı ile; 1987’de ANAP yüzde 36.1 oyla milletvekilliklerinin yüzde 64,9’unu, 1991’de DYP yüzde 27 oyla milletvekilliklerinin yüzde 39,5’unu, 1995’te en çok oy alan üç partinin yüzde 61 oyla milletvekilliklerinin yüzde 77’sini kazandı.
2002 seçimlerinde ise; yüzde 34,4 oy alan parti yüzde 66,4 oranında elde ettiği milletvekili sayısıyla tek başına Anayasa değişikliği sayısına yaklaştı.
Kuşkusuz yüzde 10 barajı yönetimde istikrarı sağladı.
Ancak baraj, ‘orantısız endeksiyle’ seçmen tercihini ve seçim sonuçlarını da etkiledi.
Yüzde 10 seçim barajını temsilde adalet üzerinden değerlendirmek gerekirse; 1991 seçimleri dâhil, sistemin barajı geçen partileri değil, en çok oy alan birinci partiyi ödüllendirdiğini görüyoruz. Seçmen ilk tercihi baraj altında kalacak endişesiyle ikinci tercihe yöneliyor, ötesinde yüzde 10 seçim barajını geçemeyen çok sayıda parti ‘tabela partisine’ dönüşüyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu oranda, bu yükseklikte bir seçim barajı yok.
İstikrarsızlığı engellemesi amacıyla getirilen yüzde 10 seçim barajı, temsilde adalet zafiyetiyle hukuk ve demokrasiyi birbiriyle çelişir ve rekabet eder duruma getirdi.