Söz bu, yaralıyor adamı. Silinmeyen izler bırakıyor ve adamı birbirini gözler duruma getiriyor. Adına da zor yıllar deniliyor. Zor yılların, zor anılarını, “geçmiş sen nasıl hatırlamak istersen öyledir” kandırmacası ile unutmamızı istiyorlar. Bu mümkün mü ?Eşya düzeyinde eleştiri, sığ düzeyde kalan parametreler üzerine kurulu bir yaşam tarzı oluşturulurken zor yıllar geçirdiğimizi bilmediler. Düşünce biçimi, ideolojik arka planı ve toplumsal algısı ile kentin kültürel kodları dejenere edilirken de öyle. Kendi dinamiklerini pazarlama yolu ile hayat ve düşünce tarzı oluşturuldu, halka soran bile olmadı, zor yıllardı.  Soyut bir mekanizma ile derin bir savunma havası yaratıldı, iş, siyasi reflekse dönüştürüldü. Alt başlığı, kompleksler ve çıkarcılık olan mekanizmanın tasnifçiliği ile insan hakları ve toplumsal haklar savunuldu. Onca fukaralık, kırsal alın yazgısı yaşanırken toplumun genel kanısı üzerinde hem modernlik hem de muhafazakarlık olgusu yaratıldı. Toplum serseme döndü, zor yıllardı.   Toplumsal değil, kişisel söylemlerden kaynaklar oluşturuldu, toplumun bilgilenme hakkına müdahele edildi. Sistematik eleştiri olgusu kıymetsizlendirildi, sıradan, vasat ve ehemniyetsiz algısı yaratıldı. Bireysel ilke ve taleplere toplumsal ve sosyal etiket yapıştırıldı ve pazarlandı, zor yıllardı. Siyasi çatılar dışlandı, zıtlık yaratıldı, örneklemeler oluşturuldu. Her şeyin ama her şeyin kamusal kaygılar ile düzenlediği iddia edildi. Üst başlığa kent, alt başlığa cepteki özne konuldu. Toplum için zor yıllardı. Mutlak bir iktidar dayatması yaratıldı,  sonra da karşısına geçilip toplumsal haklar savunuldu. Özgürlük, akılcılık, dayanışma, toplumsallık ve çoğulculuk red edildi, zor yıllardı. Sınırların zorlandığı, sinirlerin gerildiği yıllardı.
Babalar küçük oğullarına söylesin diye sokak söylenceleri efsaneleştirildi, öykülendirildi ve küçük kahramanlar yaratıldı. Asalet ve derinlik dereceleri belirlendi. Elit mi ? imtiyazlı mı ? diye toplumun kafatasına bakıldı, ırkçı olundu. Hakikaten zor yıllardı, yaralayan yıllardı.
Toplum şimdi de statükonun yeni projesi olan “Ortak Akıl” tehdidi ile karşı karşıya. “Ortak Aklın” topluma fayda sağlayacak en önemli unsur olduğu iddia ediliyor. Bu iddianın bir de “halkın yararına yönelik, tüm politikaların hayata geçirilmesi için, fanatik siyasi tutumların olmadığı bir ortak akıl” uyarısı bulunuyor. Yunanlı’lar iyi mimar, Romalı’lar da iyi mühendis olarak bilinirler. Bizimkiler mimarlıkta ve mühendislikte hem Yunanlı’ları, hem de Romalı’ları geçtiler.  “Ortak Akıl” statükonun yeni kentsel projesidir.
İnek damı yapacak vatandaşın önüne “sit” engelini koyanlara, vatandaş da artık “Sit’tirin” engelini koymaya, zor yılların rövanşını almaya, hazırlanıyor. Statüko zor yıllara hazır olsun!
Çünkü, toplum yaşamından söküp alınan ne varsa onu artık geri istiyor. Siyasetin kendi zeminine çekilmesi ile bu toplumsal süreç başlayacaktır. Statüko, bu zor süreçte kendine mutlaka bir sığınak arayacaktır. Toplum bu sığınağın bir siyasi parti çatısı altında oluşmasına izin vermeyecektir, göz yummayacaktır. Çünkü statüko siyasetin evriminden  gelmemiştir. Bu nedenledir ki statüko, siyaseti bir amaç olarak değil bir araç olarak görür. Oysa siyasetin asıl sahibi olan halktır ve halk, statükonun elinden özgürlüğünü bu süreçte mutlaka alacaktır. Daha iyi anlaşılması için, daha da ileri gidelim.Statükonun, “İngiliz Modeli ve Mantığı” ile varlığını sürdürdüğü bir kez daha hatırlatalım.  “İngiliz’lerin kalıcı dostları ya da kalıcı düşmanları yoktur, kalıcı çıkarları vardır”.  İnsanlığın siyasi tarihine bu doktrini kazandıran İngiliz Devlet Adamı Winston Churchill’in bu söyleminin bir gün Anadolu topraklarında fink atan statik yapı için kullanılabileceği kimin aklına gelirdi ki ? Ama durum aynen bu. Ha İngilizler, ha bizim statikçiler… Muğla bu gerçeği ile statükonun başkentidir, statükonun model kentidir. Sözümüz; bu model kentin içindeki müthiş insan kaynağına,
Davetimiz; kentin özgün değerlerine sahip çıkan, zor yıllara tanıklık eden, bedel ödeyen halkımıza’dır. Karadan, havadan ve denizden kuşatılmış, bu halk için, bir şeyler yapmak için, artık yarını beklemeye gerek yok.
“Yarın artık bu gündür”…