BİR ‘EVDE KALMA’ HİKÂYESİ – ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
‘Bir Evde Kalma Hikayesi’ne konu olan Saburhaneli değerli ağabeyimizi soranlara, kendisinin gayet sağlıklı ve iyi olduğunu söyleyerek başlayalım.
65 yaş üstüne sokağa çıkma kısıtlaması gelince, evde kalmamak için direnen, ‘Yayla yayla’ diye tutturan, ancak ikna turlarımızla evde kalmaya razı olan, ülke genelinde iki gün sokağa çıkma yasağı uygulanınca ev halkıyla dalga geçen, arada bir bana sallayan değerli ağabeyimiz gayet iyi.
“Biz evde oturam, siz gezin, gezdirin. Yansın ülen bu Zaburane, yıkılsın len bu yolla, yokuşla” demeyi bırakmış.
Geçtiğimiz günlerde 65 yaş üstüne belli saatlerde sokağa çıkma hakkı tanınınca pek keyiflenmiş.
Sokağa çıkma serbestisini duyunca; “Dört duvar arasında guruduk, gazal olduk, ne güne gada duruluyoru evde” diyerek memnuniyetini dile getirmiş.
Maske ile çıkılacağını öğrenince biraz canı sıkılmış ancak maskeyi çok da kafaya takmamış.
Telefon açtım.
“Geliyom ben” dedim.
“Nereye geliyon” dedi.
“Sene geliyom” dedim.
“Neden” dedi.
“E dışarı çıkıyosun ya” dedim.
“Çıksama nolcek ki” dedi.
“Seni eve ben soktum, ben çıkarıcem” dedim.
“Hassittir ordan” diye başladı, sövülmedik bir tarafım kalmadı.
Onu dinler miyim, izin verildiği gün erkenden gittim.
Ev halkını tekmili birden bahçede hazır buldum.
Hane halkı, tören kıtası gibi hazırdı ve herkes onun bir an önce evden çıkmasını bekliyordu.
Evin hanımına kısıtlama günlerinin nasıl geçtiğini sordum.
“Necat, evdeki çiçekler-böcekler, ağaçlar, saksılar, duvarlar bile, aben çıkmasını beklepduru” diyerek işi özetledi.
Benden önce tüm hazırlıklar yapılmıştı.
Değerli abim; sinekkaydı traşı, Menderes çizgili takımıyla, çıvıt güveysi gibiydi.
Ceketin mendil cebine maskeyi sıkıştırmıştı.
Dışarı çıkmak için acele ediyor, oturduğu sandalye de iki elini dizlerinin üzerinde aşağı yukarı hareket ettirerek saatin dolmasını bekliyordu.
Halini hatırını sordum, iyiydi, çok keyifliydi.
Evin hanımı ikinci kez devreye girerek sessizliği bozdu.
“Necaat gezesiniz gare abennen, sen endeni bi güzel doleştir. İki aydır cannama doyurdu, etmedik eziyet bırakmadı. Gitsin gezsin gesin, bende bi nefes alem çocum” dedi.
Bu sözler üzerine ters ters baktı, eliyle ‘ne oluyor’ işareti yaptıktan sonra, “Bak bakam ende saate, dolmadı mı daha bu?” diye sordu.
“Az galdı, doluyoru” dedim.
“Dolsun gare” dedi.
Az bir zaman geçmişti ki bir anda oturduğu sandalyeden fırladı kapıya yöneldi.
“Daha 15 dakka var, dur-mur” demeye fırsat kalmadı, kapıyı açtığı gibi kendini dışarı attı.
Ev ahalisi ve ben de peşinden.
Arkasına bile bakmadı, sağ eliyle bana yürü işareti yaptı.
Telaşlanacak bir şey olmadığını, kendisi ile birlikte gideceğimi söyleyerek ev halkını sakinleştirdim.
Saburhane meydanına doğru ilerlerken, sosyal mesafeden maskesini takması gerektiğini hatırlattım.
Yüzünü ekşitti.
“Dakmısam olmaz mı? kim görüyoru” dedi.
“Kameraynan bakıyorla, dakmazsan ceza kesiyorla” dedim.
Cezanın ne kadar olduğunu sordu.
“3 bin küsur” dedim.
“Anam (!) maaş gidiyoru yani” dedi.
“Gidiyoru” dedim.
Maskesini taktı.
Bir müddet Saburhane Meydanın da oturduktan sonra Konakaltına doğru yürüdük.
Evleri, caddeleri süze süze ilerledi.
Maske ile insanları tanımakta zorluk çektiğini ifade etse de, gelene geçene “ya tanıdıksa, ayıp olmamı” diyerek selam vererek geçti.
Kelebeğin Kahvesinin önüne kadar geldik, orada biraz oyalandıktan sonra Saatlı Kuleye ve Şadırvana ulaştık.
Gavağın dibine oturduk, Ömer’in çay ocağından birer kahve söyledik.
Orada da gelen geçen herkese selam vermeye devam etti.
Ceketinin bir cebinde dezenfektan, diğer cebinde kolonya olduğunu kahvesini yudumlarken fark ettim.
“Necat bildiğin gibi değil, çok sıkıldım. Yayla noldu galdı biliman, oğlan tarlaye sürdürdüm dedi ya; Allah bilir naha sürdürdü. Gidem bi bakam gelem mi?” dedi.
“Sen çocukları da al, hep beraber gidin. Yengem de hava alsın” diyerek tekliğini geri çevirdim.
Saati sordu, söyledim.
“Oğlana arave, vakitlice gidem gelem” dedi.
Şeref Kuden’in önünde arabaya binerken, kolonyadan bir iki fıslattı.
Ön koltuğa süzüldükten sonra göz göze geldik.
‘Yeter Söz Milletin’ işareti yaparak ayrıldı.
O işaret “Neco; her şey tamam, meraklanma, iyiyim” demekti.
Tabi işin içinde siyasi bir kinayilik de vardı.
Onu sonra anlatırım.
Zira bu hikaye salgınla, salgına yönelik tedbirler devam edecek gibi duruyor.
Akşama doğru ne olup bittiğini öğrenmek adına oğlunu telefonla aradım, nasıl geçtiğini sordum.
Sormaz olaydım.
“Abi beni mahvetti” diye söze başladı, “Tahmin ettiğim gibi hiçbir şeyi beğenmedi. Herkese sardı, tarlayı süren traktörcüye söylemediğini bırakmadı. Yetmedi ‘anamnan gavga’ etti. Burnumuzdan getirdi. Haftaya kendisi geliyormuş yaylaye. Yandık Nejat Abi” diye devam etti.
***
Kopyalanamaz, izinsiz kullanılamaz.
MKG/Nejat Altınsoy Mayıs 2020