“KORUMACI TURİZM”
Biz hala kentsel sit alanını ve bu alan içerisinde kalan tarihi Arasta ve Şadırvanı nasıl canlandırırız? Sorusuna yanıt ararken, bu konuda arayış içerisinde olanlara örnek oluşturabilecek çalışma Alaçatı’dan geldi.
İzmir’in Çeşme yarımadasından.
Yeni göreve gelen Alaçatı Turizm Derneği yönetimi Alaçatı’ya ilişkin bir bildiri yayınladı.
Bildirinin hedefinde “Korumacı Turizm” yer aldı.
Bazıları (!) turizmin ‘korumacı’ modelini bilmiyor olabilir.
Koruma ve kullanma dengesi hakkında fikir sahibi olmayabilir.
Korumacı turizmin ne olduğunu? 120 otel ve 35 restoranla yıllık 245 milyon liralık ekonomik büyüklüğe sahip Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Celal Bayraktaroğlu’nun açıklamasından aktaralım. Bayraktaroğlu, Alaçatı’nın korumacı turizm hedefini kısaca şu sözlerle açıklıyor:
“Alaçatı dünyanın en nadide yeri. Bu kadar ilgi görmesinin bir tek nedeni var, o da sahip olduğu değerler. Doğası kadar Alaçatı yaşam tarzı da bu değerler arasında yer alıyor ve biz bu yaşam kültürünü korumaya kararlıyız. Alaçatı manifestosu sadece bizim için geçerli değil, Alaçatı’ya adım atan herkes bu manifestoya uymalı. Alaçatı kendine has özellikleri olan bir yer ve insanlar tarafından bu özellikler için tercih ediliyor. Tarihi çok eskilere dayanan Alaçatı, her zaman keşfetmeyi seven insanların gözdesi oldu. İnsanlar buraya yaşam şekli için geliyor. Alaçatı’daki yaşamı geliştirip, değerini bilen herkese tattırmak için çalışacağız. Biz bu nadide yerleşimi, yaşam kültürüyle birlikte ele alacağız. Hep birlikte Alaçatı ruhunu koruyacak, cazibesini yitirmesine asla izin vermeyeceğiz”…Bu konuda çalışma yapan ya da yapmayı düşünen kişi ve kurumlara örnek oluşturması tavsiyesinde bulunduğumuz bu açıklamadan bizim anladığımız şu:
Tarihi mekânlarının yanında yaşam tarzı da değer olarak kabul ediliyor.
Muğla merkezin denizi yok, plajı yok.
“Yedirelim içirelim, plajda kızartalım” diyerek turizm yapacak hali de yok.
Eğer turizmden pay almak isteniyorsa, merkezin önünde kültür turizminden başka seçenek yok.
Peki kültür turizmi yapmak isteniyor mu?
Eğer isteniyorsa; tıpkı tarihi yapıları, evleri, kapıları, bacaları gibi, insanı ve insanın oluşturduğu yaşam kültürünü de korumak gerekiyor.
Zira bu model bir pazarlamanın önemli bir bölümünü yaşam kültürü oluşturuyor.
Alaçatı bildirgesi önemli bir örnek.
Bir adım mesafede denizi-kumu-kumsalı, limanı, marinası olduğu halde Alaçatı; deniz-güneş-kum üçlemesinin, su sporları (sörf) potansiyelinin ötesine geçerek merkez yerleşkesinde, yani eski kent dokusunda korumacı turizmi hedefine koyabiliyor.
Peki ya biz?
Turizmden pay alma arzumuzun merkezine neyi koyacağız?
Kentsel sit alanı içerisinde yer alan tarihi Arasta ve Şadırvanı canlandırmak gayretinin ve arayışının temeline sadece ticareti ya da eğlenceyi koymayı hedefleyenleri daha önce de uyarmıştık.
Bu alanların canlandırılmasına yönelik topluluk temelli sürdürülebilirliğin sadece ticari faaliyetlerle gerçekleşemeyeceğini, sorunun sadece ekonomik boyutlarıyla değil, sosyokültürel ve çevresel boyutları da içerdiğine vurgu yapmıştık.
Muğla merkez olarak sahip olduğumuz kültürel değerlerin ve tarihi yapıların yanında, kentin yaşam biçimiyle kültür turizmine yönelik bir dinlence destinasyonu olabilme ihtimalimizin bulunduğunu notlarımıza ekleyerek sonlayalım.
***
Kopyalanamaz, izinsiz kullanılamaz.
MKG/Nejat Altınsoy Mart 2020
“KORUMACI TURİZM”
Biz hala kentsel sit alanını ve bu alan içerisinde kalan tarihi Arasta ve Şadırvanı nasıl canlandırırız? Sorusuna yanıt ararken, bu konuda arayış içerisinde olanlara örnek oluşturabilecek çalışma Alaçatı’dan geldi.
İzmir’in Çeşme yarımadasından.
Yeni göreve gelen Alaçatı Turizm Derneği yönetimi Alaçatı’ya ilişkin bir bildiri yayınladı.
Bildirinin hedefinde “Korumacı Turizm” yer aldı.
Bazıları (!) turizmin ‘korumacı’ modelini bilmiyor olabilir.
Koruma ve kullanma dengesi hakkında fikir sahibi olmayabilir.
Korumacı turizmin ne olduğunu? 120 otel ve 35 restoranla yıllık 245 milyon liralık ekonomik büyüklüğe sahip Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Celal Bayraktaroğlu’nun açıklamasından aktaralım. Bayraktaroğlu, Alaçatı’nın korumacı turizm hedefini kısaca şu sözlerle açıklıyor:
“Alaçatı dünyanın en nadide yeri. Bu kadar ilgi görmesinin bir tek nedeni var, o da sahip olduğu değerler. Doğası kadar Alaçatı yaşam tarzı da bu değerler arasında yer alıyor ve biz bu yaşam kültürünü korumaya kararlıyız. Alaçatı manifestosu sadece bizim için geçerli değil, Alaçatı’ya adım atan herkes bu manifestoya uymalı. Alaçatı kendine has özellikleri olan bir yer ve insanlar tarafından bu özellikler için tercih ediliyor. Tarihi çok eskilere dayanan Alaçatı, her zaman keşfetmeyi seven insanların gözdesi oldu. İnsanlar buraya yaşam şekli için geliyor. Alaçatı’daki yaşamı geliştirip, değerini bilen herkese tattırmak için çalışacağız. Biz bu nadide yerleşimi, yaşam kültürüyle birlikte ele alacağız. Hep birlikte Alaçatı ruhunu koruyacak, cazibesini yitirmesine asla izin vermeyeceğiz”…Bu konuda çalışma yapan ya da yapmayı düşünen kişi ve kurumlara örnek oluşturması tavsiyesinde bulunduğumuz bu açıklamadan bizim anladığımız şu:
Tarihi mekânlarının yanında yaşam tarzı da değer olarak kabul ediliyor.
Muğla merkezin denizi yok, plajı yok.
“Yedirelim içirelim, plajda kızartalım” diyerek turizm yapacak hali de yok.
Eğer turizmden pay almak isteniyorsa, merkezin önünde kültür turizminden başka seçenek yok.
Peki kültür turizmi yapmak isteniyor mu?
Eğer isteniyorsa; tıpkı tarihi yapıları, evleri, kapıları, bacaları gibi, insanı ve insanın oluşturduğu yaşam kültürünü de korumak gerekiyor.
Zira bu model bir pazarlamanın önemli bir bölümünü yaşam kültürü oluşturuyor.
Alaçatı bildirgesi önemli bir örnek.
Bir adım mesafede denizi-kumu-kumsalı, limanı, marinası olduğu halde Alaçatı; deniz-güneş-kum üçlemesinin, su sporları (sörf) potansiyelinin ötesine geçerek merkez yerleşkesinde, yani eski kent dokusunda korumacı turizmi hedefine koyabiliyor.
Peki ya biz?
Turizmden pay alma arzumuzun merkezine neyi koyacağız?
Kentsel sit alanı içerisinde yer alan tarihi Arasta ve Şadırvanı canlandırmak gayretinin ve arayışının temeline sadece ticareti ya da eğlenceyi koymayı hedefleyenleri daha önce de uyarmıştık.
Bu alanların canlandırılmasına yönelik topluluk temelli sürdürülebilirliğin sadece ticari faaliyetlerle gerçekleşemeyeceğini, sorunun sadece ekonomik boyutlarıyla değil, sosyokültürel ve çevresel boyutları da içerdiğine vurgu yapmıştık.
Muğla merkez olarak sahip olduğumuz kültürel değerlerin ve tarihi yapıların yanında, kentin yaşam biçimiyle kültür turizmine yönelik bir dinlence destinasyonu olabilme ihtimalimizin bulunduğunu notlarımıza ekleyerek sonlayalım.
***
Kopyalanamaz, izinsiz kullanılamaz.
MKG/Nejat Altınsoy Mart 2020